Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı, ‘6-7 Ekim Olayları’nı Yorumladı:
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yasin Aktay, "90’lara dönüş" ve "polis devleti" suçlamaları yöneltilen ’İç Güvenlik Reformu’nu savundu, Kobani provokasyonlarını yorumladı.
Aktay, TGRT Haber’de, eski devlet anlayışının geride kaldığını, toplumun malına ve canına tecavüz edilemeyeceğini anlatarak, "Vatandaşın hakkını, malını, canını, ırzını, aklını, dinini korumak üzerine bir güvenlik çalışması içindeyiz" dedi. İç Güvenlik Reformu ile emniyet güçlerinin artırılan yetkilerini savunan Aktay, "Bütün bu eylemlerin devam ediyor olması, bu seviyelere varabiliyor olması, bir cesaretlendirme, bir teşvik görüyor. Yasal boşluklar bunları doğuruyor. Molotofkokteyli atan ve her çeşit vandalizmi yapan, birçok insanın malına, belki de canına zarar veren insanlar, polis tarafından yakalandığında serbest kalacağını biliyor. Polis de yasa yetersizliğinden tutukladığı eylemcinin serbest bırakılacağını bildiği için ’yakalayıp da neden başımı ağrıtayım’ diye düşünüyor ne yazıkki... Çünkü polis yakalayıp karakola götürünce herhangi bir yaralama ve ölüme sebebiyet vermemişse, bunu ’tutuklama ya da gözaltına alma’ yetkisi yok. Hemen savcılığa sevk etmek zorunda; savcılıkta da taş atmaktan, molotof atmaktan mütevellit bir suç yok, suçun karşılığı bir ceza yok. En iyi ihtimalle ’tutuksuz’ yargılanmak üzere serbest kalıyor. Daha eylem devam ederken, yakalanan ya karakolda ya da savcılıkta serbest kalabiliyor" değerlendirmesinde bulundu.
"VANDALİZMİ ÖNLEYEMEYEN DEVLETTEN SAYILMAZ"
’Vandalizmi önleyemeyen devleti, devlet saymaz kimse’ diyen Aktay, "Devleti kısıtlayan, polisin yetkilerini azaltan yasalar yaptık hep şimdiye kadar; darbeler döneminin korkunç güvensizliği ile... Asayiş önlemlerine bir güvensizlik ile, ’nasılsa bizi devletten başka tehdit eden yok’ diye bütün tedbirleri polise karşı aldık galiba. Oysa şu anda tam tersi bir durum ortaya çıkmış durumda... Devlet yeterince baskılanmış bir durumda... Devlet artık kendi vatandaşını tehdit eden, kendi milletine karşı faili meçhuller işleyen, kendi insanına karşı işkenceler yapan bir aygıt olmaktan çıkmıştır. Bunu gururla söylüyoruz ki; büyük ölçüde AK Parti İktidarı başardı" ifadelerini kullandı.
"İLGİNÇ YARGI, ’SUÇ İŞLEYEN’ YANINDA"
İç Güvenlik Reformu’nu bazı örgütlerin halka karşı yaptığı, birtakım çetelerin ve suç şebekelerinin halka karşı yaptıkları, yapabilecekleri şiddeti önlemeye yönelik adım olarak anlatan Aktay, "Gezi hadisesi ve öncesindeki başka vakalar; pek âlâ gidip halkın malına, canına her türlü zararı verebilen, kamu binaları ve araçlarını yakan, tahrib eden insanların yakalanamadığını, yakalananların da doğru düzgün ceza almadığını gösteriyor. Vatandaş aleyhine devlet lehine davranmaktan şikayetçi olduğumuz yargı mensuplarının, bu tür olaylarda nedense bir anda özgürlükçülükleri nüksediyor. Yargı, suçu işleyen lehine davranmayı ilginç bir biçimde keşfetti. Gerçekten fert, birey lehine davranmak gibi bir istidadı varsa yargıçların; bu aslında yıllarca aradığımız bir hareketti. Bugün de öyle bir şekilde uyguluyorlar ki; gösteri hak ve özgürlüklerini kullanmakta aşırılık gösterenleri, başkasının hakkına tecavüz edenleri haklı bulurken, yaşananların mağduru kalan vatandaşları ise koruyamayan şekilde kasıtlı ictihat uyguluyorlar" dedi.
"PAKET, TOPLUMU KORUMA ÜZERİNE KURGULANMIŞ"
Gezi olayında yargıçların fiilen ve teamüden neredeyse terörist sayılabilecek eylemleri korduğunu iddia eden Yasin Aktay, "Suç üstü yakalanmış eylemcilerin, arka kapıdan salıverildiklerini yaşadık, gördük. Bu da eylemleri durdurmak şurada kalsın adeta teşvik ediyor. Bu sahadaki ciddi boşluğu bu olaylarla anladık ve üzerine gidiyoruz. Sadece terör eylemlerinde değil; bazı katalog suçlarında da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Tutuklanmadığını gördükçe de, müteselsil bir biçimde legal şekilde yapmaya devam ediyor. Halbuki yargıçlar orada inisiyatif alabilir; ’Bu suça devam edebilir’ diye tutuklu yargılama verebilir. Burada bireyin haklarını çiğneyen, bireyin özgürlükleri aleyhine bir durum söz konusu değil. Aksine toplumu korumak, kollamak gibi bir vaziyet söz konusu..." uyarısında bulundu.
"TÜRK-KÜRT ARASINDA NEFRET EKİYORLAR"
312 garabeti üzerine de konuşan Aktay, ’halkı kin ve nefret duyguları ile kışkırtmak’ anlamı taşıyan yasa için, "Tam da bu durumları hedefleyen bir yasa olması gerekiyordu. Halk arasında kin ve nefret tohumları ekenlere karşılık, insanları bir iç savaş görüntüsüne düşürecek kadar kışkırtıyorsa, sonucu da ölümlerle oluyorsa, 42 tane ölüm var ortada, 42 tane cinayet var. O kanunla bir tek Sayın Cumhurbaşkanı’nı bulup, Siirt’teki bir konuşması ile halkı kışkırtmak suçundan tutukladılar. Aslında Erdoğan, halkı birleştirmeyi amaçlayan bir konuşma yapmıştı. Üstelik o konuşma hiçbir sonuç da doğurmadı. Daha fazla birlik ve beraberlik içeriyordu konuşma... Tam da böyle bir yasanın beklediği durumdu Başbakan’ın şiiri... Oysa HDP’liler, sokağa çıkıp cinayet işleyenleri azmettirmiştirler. Azmettirenler bir özür bile dileyememişken; ’kalbimiz kırıldı, ’gönlümüz kırıldı’ gibi olup bitenleri de mazur göstermiş, açıklamaya çalışmıştırlar. Türkler ile Kürtler’in arası açılır bir gün... Türk-Kürt unsurunu bu kadar pervasızca, iki millet arasında nefret tohumu artırmaya, geliştirmeye çalışan talihsiz söylemler vardı orada... Eylemlerin bir karşılığı olması gerekiyor. Siyaseten Selahattin Demirtaş ve beraberindekiler benzer sözleri dolayısıyla dünya üzerindeki meşruiyetlerini kaybettiler" dedi.
”GÜVENLİK REFORMU, ÖZGÜRLÜKLERİ ARTIRAN YAPIDADIR”
Özgürlükleri garanti altına almanın yolunun kaosu gidermek olduğunu söyleyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, "Güneydoğu’da malum olaylar yaşanırken; insanlar sokaklara çıkamadılar korkularından. İnsanlar evlerinde kaldı günlerce ve hayat durdu. Evlerinden çıkamayan insanlar, birilerinin özgürlüklerini pervasızca ve sorumsuzca kullanması adına toplumun büyük bir kesimi hürriyetini kaybetti. Oysa bizim getirdiğimiz önlemler, tamamen vatandaşların özgürlüklerini artırıcı hazırlıklardı. Yoksa özgürlük giderici, hürriyetleri kısıtlayıcı değil ki… Eğer toplumun büyük, geniş bir kesimi; belli bir grubun elinde esir olacaksa, onun kendisi zaten esarettir. İnsanları öldürme özgürlüğünden bahsedemeyiz. İnsanlar üzerinde bir despotluk kurma özgürlüğü olamaz. Bu özgürlük falan değildir. İfade özgürlüğü kutsaldır. İstediğiniz kadar meramınızı dile getirebilirsiniz. Ve bunun üzerine hiçbir kısıtlama getirilmiş değildir. Ama birilerini katledelim, birilerini ısıralım gibi bir özgürlük yok. Bunlar; biz istediğimizi, istediğimiz gibi dişleyelimin derdinde” diye konuştu.
”AVRUPA’DA TÜRKİYE’DE BAŞKA; İKİ YÜZLÜ ÖRGÜTLENMELER”
6-7 Ekim eylemleri başlarken sosyal medya üzerinden örgütlenen insanlar üzerinden örnekler veren Aktay, “Yurtdışında ülke yasalarına uyan gurbetçi vatandaşlarımız, birbirlerini aman taş, sopa kullanmayın, maske takmayın, ateş yakmayın; hatta PKK bayraklarının yanında, bulunduğunuz ülke bayraklarını da taşıyın gibi medenice protesto uyarıları yapanlar, iş Türkiye’de gösteri yapmaya gelince her türlü aşırılığı ve taşkınlığı sergiliyor. Bunlara müsaade edecek değiliz. Bu tarz bir ifade yolu, insanlar üzerinde haklılık kazandırmıyor kimseye… Böyle yapınca, daha çok insan mı sizi duydu ve hak verdi zannediyorsunuz. Oysa tam tersi büyük kalabalıklar daha çok tepki gösterdi, nefret boyutlarına ulaştılar” dedi.
”ÖNGÖRDÜĞÜMÜZ PAKET, OYSA AVRUPA’NIN GERİSİNDE”
Tartışılan; ‘özgürlükler kısıtlanıyor’, ‘polis devleti oluşturuluyor’ denen, ‘ceberrut devlet’ ve ‘90’lara dönüş’ eleştirileri yapılan İç Güvenlik Reformu’nun hâlâ Avrupa’daki örneklerinin çok gerisinde olduğunu ifade eden Yasin Aktay, “Bizim kolluk kuvvetlerine tanıdığımız yetki, Avrupa’daki hiçbir ülkeden ileri değil; hatta geri uygulamalar… Avrupa polisi, bu tür olaylar karşısında daha sert ve katı tutum takınıyor. Bazı ülkelerde, böyle olaylar karşısında polise 36, bazılarında ise 48 saat gözaltı yetkisi veriliyor. Bir de savcılığa gönderildiği zaman süreç, çok daha uzatılabiliyor. Ama bizde, tutukladığını, diğer kapıdan eylemin göbeğine sert bırakıyorlar. Bizim İç Güvenlik Reformu olarak getirdiğimiz yasada, önerilen süre sadece 24 saattir” hatırlatması yaptı.
”YANAN TÜRKİYE’DE ‘YUMURTA PİŞİRMEK’ İSTİYORLAR”
’Türkiye’nin Kobani’de ayrımcılık yaptığı, üzerine düşeni yapmaktan kaçındığı’ gibi bir şaia yayıldığını, bu algı operasyonu üzerinden karalama ve iftira kampanyası yürütüldüğünü kaydeden Aktay, “Şiddet olayları, Kobani için ne anlatmak istedi, ne mesaj verdi. Absürd, bambaşka sonuçları var bu eylemlerin… Kesin olan şu ki; Kobani’nin derdi ile dertlenmek değildi. Kolluk kuvvetlerinin yetkilerini artırma düşüncesini, daha önce birçok yasal düzenlemede olduğu gibi ‘Türkiye otoriterleştiriliyor’ propogandasıyla yorumladılar. Bu basit ve ucuz bir taktik… Eylem yapanın da, protestodan etkileneceklerin de özgürlüğünü artırmaya dönük bir paket… Bugün bir referandum yapalım da, görelim; insanlar bu tür eylemlerden ne kadar muzdarip, rahatsız, şikayetçi… İç Güvenlik Paketi, yine toplumun bir talebi… Toplumun hayatının iyileştirilmesine dönük bir girişimdir. Türkiye’yi karıştırmak isteyen, bu istikrarsızlıktan kendilerine büyük menfaatler devşirenler elbette bunları istemez. Onlar her zaman yanan bir Türkiye’den kendi tavalarındaki yumurtayı pişirme derdindeler. Başka bir şey düşünmezler… Kim ölmüş, kim kalmış; dertleri değildir” ifadelerini kullandı.