Kadın cinayetlerinde istatistiksel verilere her geçen gün bir yenisi eklenirken, 2013’te 237 kadının öldürüldüğü Türkiye’de, bu sayı 2014’ün ilk 10 ayında 255’e yükseldi. Sadece Ekim ayında 29 kadının yaşam hakkı elinden alındı.
Türkiye’de kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için verilen mücadele ve çıkarılan yasalar, bu şiddeti durdurmaya yetmiyor. Şiddetin her türlüsüne maruz kalan kadınların, son noktada cinayete kurban gitmelerinin önüne bir türlü geçilemiyor. İHA muhabirinin, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun aylık hazırlayıp yayınladığı verilerden derlediği bilgilere göre, 2013 yılında 237 kadın öldürüldü. Öldürülen kadınların 25’i koruma talep etmişken 18’i koruma alabildi. 2013 yılında en fazla kadın cinayetinin yaşandığı 5 il İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Antalya ve Gaziantep oldu.
İLK 10 AYDA 255 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
2014 yılının ilk 6 ayında her üç günde bir kadın öldürülürken, bu sayı istatistiklere 139 olarak yansıdı. Bunlardan 12 kadın, tehdit edildiği için koruma başvurusu yapmış olmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle hayatlarını kaybetti. Kadınların yüzde 50’sinin ateşli silah kullanılarak öldürülmesi dikkat çekerken, yüzde 31’i de kesici alet kullanılarak öldürüldü. En çok cinayetin işlendiği ilk üç il 28 cinayetle İstanbul, 10 cinayetle Gaziantep, 7 cinayetle Adana oldu. Bu illeri 5’er cinayetle Antalya, Hatay, Konya ve Mersin takip etti. Haziran ayından bu yana geçen 4 aylık sürede öldürülen kadın sayısı 116 olurken, ilk 10 ayda öldürülen kadın sayısı 255’e yükseldi. Sadece Ekim ayında 29 kadın cinayetlerde hayatını kaybederken, kadınların yüzde 35’i ayrılmak ya da boşanmak istedikleri için öldürüldü. Bu kadınların yüzde 52’sinin yaşamlarına ateşli silahla son verilirken, yüzde 38’inin kocaları tarafından öldürülmesi dikkat çekti.
“RAKAMLAR DEHŞET VERİCİ”
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hakkında açıklama yapan Mersin Bağımsız Kadın Derneği (BKD) Başkanı Ayla Oran Erciyas, kadına yönelik şiddetin en görünür ve iyice azgınlaştığı son halinin cinayet olduğunu, ancak kadınların fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet gibi çok çeşitli biçimlerde şiddete uğradıklarını söyledi. Kadına yönelik şiddetin kökeninde toplumsal cinsiyet rollerindeki pekişme ve artan muhafazakarlığın yattığını belirten Erciyas, buna bağlı olarak giderek artan kadın cinayetlerinin de kadına yönelik şiddetin arttığını ve toplumsal cinsiyet rolleri itibariyle de o rollerin giderek derinleştiğinin, pekiştiğinin bir göstergesi olduğunu vurguladı.
“Tabloya baktığımızda vahim bir vaziyet görüyoruz” diyen Erciyas, kurumsal mekanizmanın tam olarak oturmamış olması nedeniyle birçok şiddet mağdurunun başvuru yapmadığına dikkat çekti. Başvuru yapanların çoğunun da son kertede, yaşam hakları, evlatlarına yönelik yaşamsal tehditler gündeme geldiği zaman daha çok hukuksal mekanizmaları kullanma yoluna gittiklerine işaret eden Erciyas, “Onun dışındakiler aysbergin görünmeyen kısmı olarak duruyor maalesef. Biz o en üstteki yaşam hakkına tehdit noktasından sonraki kısmını ya da cinayet kısmını görebiliyoruz. Ondan öncesi ile ilgili esasen tam da bütün bu şiddetin nedenini ortaya çıkaran noktalardan bakabilmemiz lazım. Meseleye, ‘kadına yönelik şiddetin önlenmesi’ gibi soruna tam da çözüm geliştirmeyen bir kavramdan değil, şiddetin tasfiye edilmesi kavramından yaklaşmak lazım. Zaten Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerle taahhüt ettiği şey, şiddeti önleyeceğine dair değil, tasfiye edeceğine dairdir. Fakat sonuç olarak ortada 6284 sayılı bir yasa var, onun dışında çok da etkin bir politika, etkin bir uygulama göremiyoruz” dedi.
“EŞİTSİZLİĞİ ORTADAN KALDIRICI ETKİN POLİTİKALAR UYGULANMASI LAZIM”
Meselenin toplumsal cinsiyet rollerinin giderek pekiştirilmesi ve derinleştirilmesi ile çok alakalı olduğunun altını çizen Erciyas, şöyle konuştu: “Toplumsal cinsiyet rollerinin dönüştürülmesi ve bu eşitsizliğin önlenmesi yolunda etkin politika gerektiriyor. Bu etkin politikaları yalnız Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ya da Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) kurarak değiştiremezsiniz. Tarım politikalarından başlayarak durumun kadınların lehine dönüştürülmesini sağlayacak bütün kamu hizmetlerini, kamu politikalarını tek tek gözden geçirmeniz lazım. Bu eşitsizliği ortadan kaldırıcı tedbirler ve politikalar uygulamanız lazım ki, bu mukadderat değişsin. Yani bu mukadderatı 6284 sayılı yasayı çıkararak, koruma gibi meselelerini de ŞÖNİM’e havale ederek çözmeniz mümkün değil. Çünkü kökü çok derinlerde bir mesele. Siz, her geçen gün kadınların toplumdaki cinsiyetten kaynaklı rollerini daha da derinleştiren, onları toplumun bütün kurumlarına daha derin bağlarla bağlayan, dört duvara hapseden uygulamalar ve söylemler, bununla ilgili politikalar uygulamakta inat ederseniz cinayetlere her gün davetiye çıkarıyorsunuz demektir aslında. Yani bir yandan yasayı çıkarıp bir yandan da ‘ben aslında kadına yönelik şiddetle bu yasayla mücadele ediyorum’ demek, bir deve karşı, kocaman devasa bir canavara karşı küçücük bir dal sallamaya benziyor” diye konuştu.
“BU POLİTİKALARLA ŞİDDETİN VE CİNAYETLERİN ÖNÜNE GEÇİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL”
Hükümetlerin de bu sorunun küçücük bir dalla değişmeyecek ya da yok edilemeyecek bir canavar olduğunu gayet iyi bildiklerini kaydeden Erciyas, şunları söyledi: “Bu meselenin öyle ufak girişimlerle, yapıyormuş gibi, çözüyormuş gibi, hallediyormuş gibi uygulanan yöntemlerle çözülemeyeceği gayet aşikar. Kurumsal mekanizmalarda sorun olduğunu, bizzat koruma altında öldürülen onlarca, yüzlerce kadından görüyoruz. Kadına yönelik şiddet suçken, bu işi ‘aman erkekler merhamet edin, acıyın’ şeklindeki kampanyalarla değiştiremezsiniz. Bir defa bunun bir suç olduğunu toplumun bütün kesimlerine çok net bir biçimde anlatmanız, müeyyidesini yüksek tutmanız lazım. Öyle 3-5 ay uzaklaştırmalarla bu işi çözemezsiniz. Caydırıcı cezalar geliştirmek lazım. En önemlisi kadınların toplumdaki rollerinin dönüşmesine yönelik, o eşitsizliğin giderilmesine yönelik bütün kamu politikalarının tek tek gözden geçirilmesi lazım.”
Toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirici, daha da derinleştirici ve iyice ayrıştırıcı politikaların uygulamaya devam edilmesinin kendini kadına yönelik şiddet, en son noktada da cinayet olarak göstereceğini belirten Erciyas, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mesela sadece Ekim ayında 29 kadın öldürüldü. Bu veri her geçen gün artıyor. Kadın cinayetleri konusunda haberlere yansıyanlar bizim ayan beyan bildiklerimiz. İntihar süsü verilenler, intihara zorlananlar, aile içinde sanki başına bir iş gelmiş gibi gösterilenler, kaza süsü verilenler, aslında bu sayı çok daha yüksek. Onun için istatistiksel veriler çok sağlıklı değil. Tüm bu varsayımları bile ortadan kaldırsak sayılar çok dehşet verici. Mesela sadece 2009’un ilk 7 ayında kayıtlara ‘cinayet’ olarak geçen kadın sayısı 953. Dehşet bir rakam, giderek de artıyor.”
“ŞİDDETİ TANIMAYAN KADIN OLMADIĞI KANAATİNDEYİM”
Cinayetlerin önüne geçilemediğinin altını çizen Erciyas, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu politikalarla önüne geçilmesi de mümkün değil. Hükümetlerin kadına yönelik şiddette ve özellikle kadın cinayetleri konusunda daha samimiyetli davrandığını ortaya koyacak mekanizmalar kurmasını ve çok daha etkin, bütünlüklü ve dönüştürücü politikalar uygulamasını büyük bir sabırsızlıkla bekliyoruz.”
“Ben şiddeti tanımayan kadın olmadığı kanaatindeyim” diyen Erciyas, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yani hepimiz eşten, arkadaştan, aileden, yoldan, sokaktan bu şiddeti tanıyoruz. Hiçbir şey yapmasanız dahi bineceğiz dolmuşa, otobüse koşar adımlarla gitmemizde bile vardır o şiddeti tanıdığımızın izleri. Bu bir delildir aslında. Eğer biz kamusal hayatta korkuyu tanıyorsak, biz bu şiddeti tanıyoruz demektir, her birimiz tanıyoruz, yani kurtulmuş kadın, öyle bir kavram yok. Şiddete karşı dayanışan, bunu sorgulayan, buna çözüm arayan, birbirine soran ve yollar arayan kadınlar var ama kurtulmuş, kurtarılmış kadın diye bir şey yok maalesef.”