Bilecik Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Yaşar, savcı ve hakimlerin yanlış bir karar verdiklerinde kendi mahkemelerine tazminat ödediklerini söyledi. Yaşar, “Haksız tutuklanma ve yargılanma tazminatına ait bir kanun var. Beraat ettiği takdirde bu kişi cezayı veren mahkemeye müracaat ediyor. Kendisine kaldığı her gün için belli bir tazminat ödeneceği belirtiliyor. Bu kamu maliyetinden ödeniyor. Sonrasında bir kusuru olan hakim, savcı tespit edilirse mahkeme ve maliye bunun cezasını kendileri tahsis ediyor. Burada da 20’nin üzerinde bir tazminat talebi oldu” dedi.
İHA muhabirine açıklamada bulunan Başsavcı Yaşar, herkesin hata yapma ihtimali bulunduğuna dikkat çekti. Yargı faaliyetlerinin çok titiz olduğunu ve mevcut bilgilere göre hareket ettiklerini anlatan Yaşar, “O anki duruma göre değerlendirilme yapılıyor. Savcılık tarafından bir gözaltı yapılıyor, ondan sonra mahkeme şahsı tutukluyor. Bazen tutuklandıktan sonra beraat olabiliyor. Bunların tabi ki sonucu da oluyor. Çünkü kişinin beraat etmesi halinde gözaltı, tutuklama ve içeride kaldığı sürelerle ilgili tazminat hakkı doğuyor. Haksız tutuklanma ve yargılanma tazminatına ait bir kanunu var” dedi.
Yaşar, “Genelde 18 yaşından büyükler için bir mağdur talep ettiği taktirde biz baroya yazı yazıp avukat görevlendirmesini talep ediyoruz. Ancak bilinmediği için mağdurlara avukat tayin edilmediği düşünülüyor. Bu kurumda bunun da yeri var zaten. 18 yaşın altındakiler için mağdurlara avukat tayin etmek mecburi. Kişi 18 yaşından büyükse kendisi talep ettiğinde biz ona bir avukat görevlendiriyoruz. Talep etmesi gerekiyor” dedi.
Bilecik Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Yaşar, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Öncelikle bu konuya genel olarak anlatmak isterim. Bizim işlerimizde her olay kendine mahsus. Olayın kişisiyle ilgili yaptığımız işlemler de o olaya mahsus olduğu için genel kıyaslama yapmak bu konularda mümkün değil. Bizlerdeki suçlarla ilgili elimizdeki dosya kapsamı çok önemli. İçindeki deliller önemli. Hırsızlık gibi mala karşı ya da diğer türden suçlar işlendiğinde elimizdeki bilgi, bulgu ve delil durumuna bakarak hareket ediyoruz. Hırsızlık şüphesiyle bir kişiyi gözaltına almış olabiliriz ama sonrasına baktığımızda bu hırsızlığa ilişkin yeterince delil oluşturamadığımız düşüncesi olduğundan, bazen Cumhuriyet Başsavcılığımızca bazen de mahkemece serbest bırakılma oluyor. Her olayı ayrı değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Şu anda serbest bırakmışsak suçla ilgili somut deliller elde edemediğimiz için bırakmışızdır. Yasanın tutuklama sınırları ön gördüğü haller var. O bütçenin altında bir cezaya tekabül ettiğinde zaten tutuklama tedbiri uygulanmadığı için bunlarla ilgili başka tedbirlere müracaat ediyoruz. Yurt dışına çıkış yasağı veya belli yerlere belli periyotlarla gidip imza verme hükümlülüğü gibi tedbirler almaya çalışıyoruz. Dolandırıcılık ve hırsızlık suçları tutuklama kapsamına girmiyor. Fakat bu durumda da o an için elimizde tutuklanmasını gerektirecek veya o suçla ilgili yeterli irtibat kurabilecek delil olmadığından bu şekilde işlem yapmışızdır. Bir kişinin haksız yere tutuklu kalması yerine, o kişinin cezası tespit edilinceye kadar serbest kalmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. Önceden şüphelinin kişiliği üzerinden delil elde etmeye çalışıyorduk. Hukukumuz son yıllarda yaklaşım şeklini biraz değiştirdi. Delilleri topladıktan sonra şüpheliyi belirleme yönünde işliyor. Olması gerekende bu."