Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, Milli Eğitim Şurası’nda ‘Osmanlıcayı lisede zorunlu yapalım mı yapmayalım mı?’ diye tartışıldığını belirterek, "Bırakın bunları doğru dürüst Türkçe öğretemiyorsunuz, Osmanlıca öğreteceksiniz öyle mi? Bunlar inandırıcı şeyler değil” dedi.
Partisinin Beşikdüzü İlçe Kongresine katılmak üzere Trabzon’a gelen CHP Genel Başkan yardımcısı Bekaroğlu, kongre öncesinde partisinin il başkanlığında basın toplantısı düzenledi. 2015 Haziran’da yapılacak seçimde çıkacak sonuçların Türkiye’nin siyasal rejimini değiştireceğini belirten Bekaroğlu, “Türkiye siyasetinin 20-30 yılını belirleyecek sonuçlardır. CHP bu bilinçle bu seçime hazırlanmakta” dedi.
Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi konusunda çok ciddi problemlerin olduğunu savunan Bekaroğlu, “Türkiye çoğulcu, bütün seslere yer verildiği, herkesin kendisini ifade edebildiği, kararların demokratik süreçlerden geçilerek alındığı gelişmiş demokrasi beklerken, yavaş yavaş tek adam yönetimine gidiyor. İktidar partisi kurulduğunda demokrasi konusunda verdiği sözlerin hiçbirini gerçekleştirmediği gibi 2002’nin gerisine düşmüş vaziyettedir. Biz bir siyasi parti olarak elbette Başbakan’ı, hükümeti muhatap alırız. Ama maalesef Türkiye’de eleştirdiğimiz 12 Eylül anayasasını bile delerek fiili başkanlık sistemi devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı zaten yılbaşından sonra da bakanlar kuruluna başkanlık yapacağını açıklamış vaziyette” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de kimlikleri, inançları, yaşam tarzlarını siyasetten çıkarmak gerektiğini kaydeden Bekaroğlu, “Öyle bir siyaset yapıyor ki iktidar toplumu kimlikler, yaşam tarzları, inançlar üzerinden ciddi şekilde kutuplaştırmış durumda. Türkiye’de böylesine bir kutuplaşma, toplum kesimlerinin birbirine karşı kışkırtıldığı böyle bir dönem yaşamadı. 12 Eylül öncesinde gerginlikler oldu ama belli kesimler arasında oldu. Gençler arasında, üniversitelerde oldu. Toplumun kesimleri arasında bu kadar yaygın bir kutuplaşma olmadı. Türkiye bu kutuplaşmayı taşıyamaz. Türkiye’de mutlaka kimlikleri, inançları, yaşam tarzlarını siyasetten çıkarmak gerekiyor. Bunlar hak ve özgürlüklerin alanıdır. Maalesef hükümet özellikle Cumhurbaşkanı bu konuda her tarafı kaşıyarak, her gün yeni bir söz ortaya atarak, tarihi, eğitimi, dini bütün alanlara girerek toplumu kutuplaştırıp bölüyor. Bu çok tehlikeli bir gelişmedir” şeklinde konuştu.
Okullarda doğru dürüst Türkçe bile öğretilemediğini savunan Bekaroğlu, “Hala İstanbul’un göbeğinde 70 kişilik sınıflar var. Defalarca eğitime müdahale ettiler ama kalite sorununu halledemediler. Eğitimin ciddi problemleri dururken bu hükümet Milli Eğitim Şurası’nda ‘Osmanlıcayı lisede zorunlu yapalım mı yapmayalım mı?’ diye tartışıyor. Dikkat ederseniz burada Osmanlıca teknik kavram değil burada. Toplumu kimlikler, yaşam tarzları ve inançlar üzerinden bölmeye yönelik bir çıkıştır bu. Siz okullarla yabancı dil öğretemiyorsunuz, matematik öğretemiyorsunuz. Bırakın bunları doğru dürüst Türkçe öğretemiyorsunuz, Osmanlıca öğreteceksiniz öyle mi? Bunlar inandırıcı şeyler değil. Böyle bir niyetleri de yok. Amaçları toplumu kimlikler üzerinden kutuplaştırmak” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin dünyada ve bölgesinde bu kadar yalnız kaldığı, problemli olduğu başka bir dönem olmadığını iddia eden Bekaroğlu, “Komşularla sıfır sorun vaad ettiler. Bugün Türkiye bırakın geleneksel problemli olduğu komşularını bütün komşularıyla kavgalı durumdadır. İki bölge ülkesinde karşılıklı temsilcimiz bulunmuyor. Artık dış politika iç politikanın parçası haline geldi. Bir ülke komşusunun iç politikasında taraf olamaz. Silah göndermez. Bu kadar iç mesele haline getirmez. İktidar şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Bütün bu başarısızlıklarını örtmek için yeni düşmanlar buluyor ve onlarla savaşıyor. CHP’yi zaten düşman ilan etmiş. İki 2 - 3 yıl önce her şeyi beraber yaptığı grupları da düşman ilan etmiş. Cemaat - hükümet kavgasına bakın. Hiçbir kural tanımıyorlar. Cumhurbaşkanı bu grupla ilgili öyle şeyler sarf etti ki, insan gerçekten hayret ediyor, küçük dilini yutuyor. Komşu ya da bölge ülkesinin ajanları olarak ilan etti. 2 sene önce sen bütün her şeyi bunlarla beraber yaptın. Hiçbir şeyden haberin yoktu öyle mi? Bu ülkeyi nasıl yöneteceksin. Belki bugün de öyle gruplarla işbirliği yapıyorsun ki, onların bağlantılarından hiçbir şeyinden haberin yok. Bu ülkeye çok büyük zarar verebilirler belki. O gruba yıktığı Balyoz ve Ergenekon davalarını düşünün. Sanki hükümetin bu işte hiçbir katkısı yokmuş, bunları seçim malzemesi yapmamış gibi, ‘Ordumuza kumpas kuruldu’ diyorlar. Belki de seninle beraber şu anda çalışan başka gruplar ülkemize kumpas kurmaya devam ediyorlar. Nasıl inanıp güveneceğiz?” diye konuştu.
İktidarı değiştirmenin tek yolunun sandık olduğunu ifade eden Bekaroğlu, “Bu iktidarı değiştirmenin tek yolu sandıktır. Geçen gün Başbakan, Genel Başkanımızı meclis kürsüsünden darbecilikle suçladı. Sandığın dışında iktidarı değiştirmenin başka yolu yoktur. Buna inanıyoruz. Sandık vazgeçilmezdir ama demokrasinin tek şartı değildir. Hukuk devleti de olunması gerekiyor. Seçilen çoğunluğun ülkeyi hukuka bağlı olarak yönetmesi gerekiyor. Bu hükümetin en büyük zaaflarından biri de hukukla problemli olmasıdır. Bu hükümet ülkeyi hukuka bağlı olarak değil keyfi olarak yönetiyor. Kendi yaptıklarına hukuk oluşturmaya çalışıyor. Bu gidiş tek parti yönetimlerde giderek totaliterleşen yönetimlerin yaptıkları şeydir. Bir ülkenin cumhurbaşkanı sarayla, binayla itibar aramaya başladığı andan itibaren korkmaya başlayacaksınız. Nitekim Türkiye korku toplumuna doğru gidiyor, Batum’un ihracı, bu konuda yorum yapmıyorum parti ilgili organları Sayın Batum’u Yüksek Disiplin’e göndermiş ve ihracına karar verilmiştir. İhraç işlemlerinde hukuk yolu açıktır” dedi.
“Elbette şuanda Sayın Başbakan Davutoğlu başbakan falan değil, koordinatör bakan” diyen Bekaroğlu, şöyle konuştu:
“Birkaç yıl önce Başkanlık tartışması yapılırken, Sayın Cumhurbaşkanı, o zaman Başbakan’dı, ‘Anayasa değişikliği yapamazsak bile mevcut Anayasa cumhurbaşkanına büyük yetki veriyor, Başbakan koordinatör bakan gibidir, istediğim zaman Bakanlar Kurulu’nun başına geçerim’ demişti. Şu anda bu yapılıyor. Sayın Davutoğlu, koordinatör bakandır. 1982 Anayasası cumhurbaşkanına büyük yetkiler verirken sorumluluk vermez. Davulu Başbakan’ın boynuna asar, tokmağı cumhurbaşkanının eline verir. Bu bugüne kadar bu kadar açık şekilde kullanılmamıştı. Aynı anayasa ile mevcut cumhurbaşkanları oldu. Kenan Evren bile bunu bu şekilde kullanmadı. İddia ediyorum, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı dönemi de dahil cumhurbaşkanlarının yetkilerini bu kadar alabildiğine kullandığı başka dönem olmamıştır. Cumhurbaşkanı falan değil, başbakan gibi hareket ediyor, konuşuyor, yönetiyor. Bir de normal başbakan olmaktan çıktı. Büyük bir korku sarmıştır Sayın Cumhurbaşkanını.
İktidarı kaybedeceğinde kişisel olarak neler kaybedebileceğini çok iyi biliyor. O nedenle toplumun en önemli ve hassas yerlerine dokunarak, toplumu her gün biraz daha gerginleştirerek aktif siyasetçi gibi, parti genel başkanı gibi davranıyor. Tüm bunlar söyleyecek sözleri kalmadığı anlamına da geliyor. O nedenle Osmanlıca diyecekler, cami diyecekler, tarihin geçmişine gidecekler. Geçmişte yeniden tarih yazacaklar. Orada dostlar düşmanlar oluşturacaklar.”