Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, Tunceli Üniversitesi Bilgi İşlem Daire Başkanı Cem Tekinoğlu’nun, Fethullah Gülen hakkında hakaret, nefret ve ayrımcılık, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama iddiasıyla yaptığı suç duyurusunda takipsizlik kararı verdi.
Tunceli Üniversitesi Bilgi İşlem Daire Başkanı Cem Tekinoğlu, geçtiğimiz ay Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, bir internet sitesinde denk geldiği ve ne zaman yapıldığını bilmediği bir konuşmada Fethullah Gülen’in “Fakat Türkiye’de ben Alevi demiyorum, onlar Alevi değildir. Yani Anadolu’da Aleviler, Yörükler, bizim tahtacılar. Onlar her zaman bizim kendileri ile anlaşacağımız insanlardır. Fakat esas aslen Nusayri olan Ermenilerden, Süryanilerden meydana gelmiş aslen Nusayri olan Tunceli civarındaki Aleviler bu işin arkasında. Bunlar Türkiye’de gaileler açtığı zaman devletimizle ordumuzla bunun karşısına çıkamazsınız ve bunların dinleri yoktur. Nusayri akidesi vardır. Allah insandır, insan Allah’tır, Allah insanın içine girmiştir, Allah insana itaat etmiştir, bu anlayış hakimdir. Bu itibarla biz şimdi Güneydoğu’yu verelim dediğimiz zaman bile Sivas’a kadar talepler gelecektir arkadan. Çünkü bu talebi yapabilecek şeyler şimdiden kazınmaya başlamış, aynen hafizanallah çok sıkı durmak lazım, taviz vermemek lazım bu mevzuda” şeklindeki söylemiyle hakaret, nefret ve ayrımcılık, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçu işlediğini iddia etti.
BAŞSAVCILIK AİHM KARARLARINI GEREKÇE GÖSTEREREK KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR VERDİ
Tunceli Üniversitesi Bilgi İşlem Daire Başkanı Cem Tekinoğlu’nun suç duyurusunu değerlendiren Cumhuriyet Başsavcılığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını misal göstererek, Fethullah Gülen hakkında yaptığı konuşma nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Taştan imzasıyla verilen kararda, “AİHM kararları çerçevesinde konuyu ele alacak olursak; mahkemeye göre ifade özgürlüğü sadece lehte kabul edilen ya da zararsız veya ilgilenmeye değersiz görülen haber ve düşünceleri değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusunun bir bölümünün aleyhinde olan, çarpıcı gelen, şok eden, rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir ve bunlar olmaksızın demokratik bir toplum olmaz. AİHM’nin 25/07/1992 tarihli Thorgeirson/İzlanda davasına konu olayda, başvurucu bir gazete yayınladığı makalesinde, polis gaddarlığının yaygın olduğunu belirterek polisleri ’üniformalı canavarlar’ olarak nitelendirmiş ve polislerin davranışları için ’kabadayılık, cüretkarlık, beceriksizlik’ ve benzeri gibi sert ve ağır kelimeler kullanmıştır. Bunun üzerine ulusal mahkeme tarafından para cezasına çarptırılmıştır. AİHM, yazının çok ağır ifadeler içerdiğini ancak yazının amacının polisleri tahkir etmek olmadığını, ancak polis gücünün reformdan geçirilmesini sağlamak olduğunu, bu nedenle de sert ve tahkir edici ifadelerin aşırı olmadığı gerekçesiyle, müdahaleyi demokratik bir toplum için gereksiz bulmuştur. AİHM’in 08/07/1986 tarihli Lingens/Avusturya kararında ’Gerçek olaylar ve değer yargıları arasında dikkatli bir ayrım yapmak gerekir. Gerçek olaylar ispat edilebilir ancak değer yargılarının doğruluğu her zaman ispat edilemez. Avusturya devletinin yasasının sertliği dikkate alındığında yaptıkları değerlendirmelerin doğruluğunu ispatlayan gazeteciler bile bu davadaki gibi mahkum olmaktan kurtulamayacaktır. Değer yargıları konusundaki ispat yükümlülüğünün yerine getirilmesi olanaklı görülemeyeceğinden; bu durum düşünce hürriyetinin ihlali anlamına gelir ki bu da sözleşmenin 10. maddesi ile güvence altına alınmış olan düşünceyi açıklama hürriyetinin temelini teşkil eder’. Bu kararın anlamı, doğruluğu denetlenebilir olgu veya verilerin yanı sıra doğruluğunun kanıtlanması imkanı olmayan fikir, eleştiri ve spekülasyonların da 10. maddenin korunmasından yararlanabileceğidir. Aksi yöndeki uygulamalar basının sadece kanıtlanmış olguları, yayınlayabileceği gibi basının hemen hemen hiçbir şey yayınlayamaması anlamına gelmektedir. Söz konusu açıklamalar ve şikayete konuşa içeriği dikkate alındığında konuşmanın ifade özgürlüğü sınırları içerisinde değerlendirilmesi gerektiği ve herhangi bir suça vücut vermeyeceği anlaşılmakla, yukarıda izah olunan gerekçeler sebebiyle şüpheli hakkında kamu adına kovuşturmaya er olmadığına karar verildi” ifadeleri yer aldı.
KARARA İTİRAZ EDİLDİ
Tunceli Üniversitesi Bilgi İşlem Daire Başkanı Cem Tekinoğlu, başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına Tunceli Sulh Hakimliği vasıtasıyla itirazda bulundu. Tunceli Sulh Ceza Hakimliği’ne sunulmak üzere Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuran Tekinoğlu, dilekçesinde AİHM içtihatlarına atıfta bulunduktan sonra “Şüpheli hakkında yaptığı suç duyurusunda da belirttiğim gibi; Türkiye toplumu açısından, Tunceli halkı ve bağlı bulunduğu mezhebi açısından bizden değildir imajı çizmeye çalışmakta, böylelikle toplumsal uzlaşının oluşmasını engellemekte, Türkiye toplumunu kin ve tahrike yöneltmektedir” ifadelerine yer verdi.
Tekinoğlu, dilekçesinde ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının bozularak şüpheli hakkında, ilgili hükümler uyarınca ceza verilmesi için kamu davasının açılmasına, suç unsuru teşkil eden videonun internet ortamından kaldırılması için karar verilmesini talep etti.