Mersin İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Mustafa Kemal Başaralı, cüzzam hastalığının erken teşhis ve tedavi edildiğinde kesinlikle iyileşen bir hastalık olduğunu belirterek, "Teşhisi gecikmiş ve hiç veya düzenli tedavi görmemiş durumlarda 10-15 yıl sonra sakatlıklar gelişir. En az üç ilaçtan oluşan bir kombine tedavi ile en çok 2 yıl içinde hastalar tamamıyla tedavi edilmektedir" dedi.
Dünya Cüzzam Günü dolayısıyla açıklama yapan Doç. Dr. Mustafa Kemal Başaralı, cüzzam (lepra) tanısının kolay, tedavisinin kesin, erken tanı konduğunda önlenebilir bir hastalık olduğunu kaydetti. 1876 yılında Norveçli bilim adamı Armauer Hansen tarafından keşfedilen cüzzam mikrobunun öncelikle deri ve siniri tutarak belirtilerini gösteren kronik seyirli bir enfeksiyon hastalığı olduğunu vurgulayan Başaralı, "Cüzzam hastaları daha çok kırsal kesimdeki yoksul hastalardır. Sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamış bir kesimde yoğunlaşmaktadırlar. Genellikle çok çocuklu ailelerde yaygındır. Tek odada yaşayan, aynı kaptan yiyen, yetersiz ve tek tip beslenen, direnci düşük ailelerde enfeksiyon daha çabuk yayılır. Verem hastalığını yapan basille hemen hemen aynı türde olan bu mikroba karşı doğal bağışıklığın bulunmaması ve cüzzam mikrobu taşıyan bir hastayla uzun süreli ve yakın temas halinde olmak sonucunda hastalığa yakalanmak mümkündür. Erken teşhis ve tedavi edildiğinde kesinlikle iyileşen ve bildirimi zorunlu bir hastalıktır. Hastalığın tek taşıyıcısı insandır" ifadelerini kullandı.
CÜZZAMIN BELİRTİLERİ
Hastalığın belirtileri konusunda da bilgiler veren Başaralı, "Vücudun herhangi bir yerinde deriden açık renkte, oval veya yuvarlak, kabarık olmayan, hiçbir şikayet yaratmayan kepeksiz, bazen hafif duyu kusuru gösteren leke. Çocuklarda ve gençlerde burunda sürekli tıkanma ve sık sık tekrarlayan burun kanamaları. Deri üzerinde bir veya daha fazla kabarık plak şeklinde, kılsız, terlemeyen, kepekli, mutlaka duyu kusuru olan lezyonlar. Belirli yerlerde özellikle ön kol iç yüzeyde duyu eksilmesi. 4. ve 5. parmakların elde içe kıvrılması, avuç içi kaslarda erime başlaması, kol ve bacak sinirlerinde kalınlaşma ve ağrılı olmaları, kaşların uçlardan dökülmesi. Vücutta pek çok yerlerde basilli nodüller. Yüzde ödem, alın derisi ve kulakların morumsu kabarık ve sert nodüllerle dolması. Diz ve dirseklerde yara izleri. Alt göz kapaklarının kapanmaması" diye konuştu.
HASTALIĞIN TEDAVİSİ
Teşhisi geçikmiş ve hiç veya düzenli tedavi görmemiş durumlarda 10-15 yıl sonra sakatlıkların geliştiğinin altını çizen Başaralı, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Hastalıkların ilk teşhis ve tedavileri deri hastalıkları uzmanı bulunan devlet hastanelerinde yapılır. En az üç ilaçtan oluşan bir kombine tedavi ile en çok 2 yıl içinde hastalar tamamıyla tedavi edilmektedir. Ülkemizde 2012 yılı hastalık bildirimleri sonucunda kayıtlı lepralı hasta sayısı kümülatif olarak yaklaşık bin 200 civarındadır. Son yıllarda yapılan taramalarda yeni tespit edilen hasta sayısında azalma görülmektedir. 2012 yılı verilerine göre tedavi gören hasta sayısı 21’dir. Lepralı hastaların ilk tedavileri İstanbul, Ankara ve Elazığ illerinde bulunan lepra hastanelerinde yapılmaktadır. Cüzzamlı hastalarla ilgili her türlü izleme ve değerlendirmeler hastaların yaşadıkları ildeki sağlık kuruluşlarınca yürütülmektedir. Hastaların tedavi giderleri Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz karşılanmaktadır. Gün geçtikçe sayıları azalan lepralı hastalar bizim toplumumuzun insanlarıdır. Onlarla ilişkiyi kesmek ve onları toplum dışına itmek yerine, ihtiyaçları olan anlayışı, yakınlığı, destek ve sevgiyi göstermek önde gelen bir vatandaşlık görevidir. Lepra, koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin hedeflerine ulaşması ile yakın zamanda dünyada ortadan kaldırılacağına inandığımız bir hastalıktır."