Van’ın Erciş Belediyesi, 2011 yılında yaşanan deprem felaketinin yol açtığı maddi ve manevi kayıpları değerlendirmek ve deprem sonrası kenti yaşanılabilir bir hale getirebilmek için ’Deprem Gerçeği ve Normalleşme Sempozyumu’ düzenledi.
Erciş Belediyesi Evlendirme Müdürlüğü salonunda yapılan sempozyum, iki bölüm halinde gerçekleşti. İlk oturuma Erciş Belediyesi Eş Başkanları Diba Keskin ve Abdurrahman Çağan, TMMOB Van İl Temsilcisi Şemsettin Bakır, Van ÇEVDER Başkanı Ali Kalçık ve Doç. Dr. Menaf Turan katıldı.
Moderatörlüğünü Erciş Belediyesi Meclis Üyesi Mehmet Sayat’ın yaptığı sempozyumda açılış konuşmasını yapan Erciş Belediyesi Eş Başkanı Abdurrahman Çağan, depremin Erciş’e etkilerine değinerek, 1976 ile 2011 tarihlerinde yaşanan depremlerden örnekler verdi. Son depremle birlikte Erciş’in yalnızca fiziki değil, politik yapısının da değiştiğinin altını çizen Çağan, Erciş Belediyesi olarak yaşanan deprem felaketini unutmayacaklarını ve sürekli gündemde tutarak kentin yeniden canlanması için çözüm önerileri arayacaklarını söyledi. Çağan, "Biz insanlarımızı sürekli eğiterek, kentin mevcut durumunu değiştirmek için çalışmalar yürüteceğiz çünkü bu depremde sadece insanlarımız ölmedi, çoğu yurttaşımızda bedensel tahribatlar meydana geldi. Kentin görünümünde ciddi değişiklikler oldu. Hatta kentin sosyal, ekonomik, psikolojik ve politik yapısını değiştirdi. Deprem sonrası birçok insanımız kenti terk ederek metropollerde yaşam arayışına başladı. Bunlar tabii ki kolay şeyler değil. Giden insanlarımızdan dönmeyenler oldu. Bu nedenle bizim deprem yaklaşımımız ekonomik açıdan olmamalı. İmarın yeniden düzenlenmesi olmamalı. İnsanlarımızın üzerinde bıraktığı tahribatlar, sosyal yaşamdaki boğulma ve açtığı yaralar tartışılmalıdır. Bunun için karşılıklı güvene ihtiyacımız var. Bizim halkımızdan beklentimiz şudur, bize güvenin ve yardım elinizi uzatın. Duygusal olarak değil, bilinç düzeyinde ve mantıklı yaklaşırsak depremin etkilerinin altından kalkabiliriz" dedi.
TMMOB Van İl Temsilcisi Şemsettin Bakır ise, depremde binaların bir çoğunun yanlış projelendirme nedeniyle yıkıldığını, bu durumun can ve mal kaybını azami düzeye çıkardığını belirterek, "Halkımızda korku yaratmak istemiyoruz fakat binaların yıkılma nedenleri üzerinde şu sonuçlara vardık. Birincisi, yıkılan binaların birçoğunun projelerinde ciddi hatalar var. Eğer bir proje yanlış ise, o yapıyı ayakta tutmak mümkün değil. Erciş ve Van’da birçok binanın projeleri bu durumdaydı. İkinci olarak, halkımızın daha geniş alanlarda yapı yapmak istemesi, briket ile binalaşmasına neden oluyor. Briketler depreme dayanıklı değildir. Betonarme döşeme yerine asma döşeme dediğimiz briket yapılaşma, yıkılmanın en büyük etkeniydi. Bununla beraber binaların ağırlık merkezlerinin proje ile çakışmaması, yıkılmaların en büyük nedenlerini de oluşturdu. Deprem sonrası yeni bir kent yaratmanın kaliteli betonarme yapıların yanı sıra doğa ile bütünleşmiş bir projelendirme olmalıdır. Kendi başına yaşanılabilir bir kent yaratılmalıdır. Doğal yeşilliği ve kente uygun belediyecilik hizmeti ile oluşmuş bir kent olmalıdır. Fakat Erciş deyince aklımıza, rantsal ve ticari kazanç alanı haline gelmiş kent yapısı geliyor. Bu bize uymayan bir kenttir. Kent doğası ile güven vermelidir" şeklinde konuştu.
Van ÇEVDER Başkanı Ali Kalçık ise, tarımsal alanların yok edilmesine değindi. Depremin en önemli nedenlerinden biri olan jeolojik yapının kontrol edilerek buna uygun kentleşme olması gerekirken, bu durumun Erciş’te tersine dönmüş bir durum olduğunu kaydeden Kalçık, “Tarım alanları yok edilerek, birçok yapının kentin yeşil alanlarını işgal etmesi yanlış. İnsanlığın depremle olan acı ilişkisi, deprem gerçeğine uygun yaşaması ile bağlantılıdır. Daha önce dağ eteklerinde yapılan yerleşim ile bugünün yerleşim yerine baktığımızda, ne kadar çağın gerisinde olduğumuzu görüyoruz. Urartular, kendi yaşam alanlarını sadece kale etrafında yapmış olmasına rağmen bugünün Van ve Erciş kentlerinin yerleşim yapısı tarım arazisi üzerindedir. Bu durum tarım arazileri ile yaşamsal doğal kaynaklar üzerinde ciddi tahribatlara yol açmaktadır. Yerleşim yerleri içerisinde doğal kaynakların nasıl kullanılacağını ve çevre kriterlerinin dikkate alınması gerektiğini göz ardı ettik. Doğayı hiçe saydığımızda bedelini ağır ödeyeceğimizi unutuyoruz. Suyumuzu kirleterek bulaşıcı hastalıkları artırıyor, çöp dağları yaratarak yaşam alanlarımızı yok ediyoruz. Deprem sonrasında hasarlı binaların yıkılmaları ve hafriyatlar için döküm alanları oluşturulmadı. Erciş Belediyesi’nin ekolojik dengeye dikkat eden bir belediyecilik sistemini geliştireceğini umuyoruz” diye konuştu.
Erciş Belediyesi Eş Başkanı Diba Keskin de, Erciş’te uygulanacak olan Kentsel Dönüşüm Projesi’nin bir rant durumuna çevrildiğini söyledi. Erciş’in mevcut durumundan çıkması için Erciş Belediyesi olarak gerekli çabayı sarf ettiklerini de kaydeden Keskin, projenin önümüzdeki seçimlere kadar bekletileceğini de iddia etti.
Depremin sosyolojik, psikolojik ve ticari alanlarda yarattığı yıkımlar, sempozyumun ikinci oturumunda değerlendirildi. İkinci oturuma Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Hatice Çoban, Erciş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İzzet Yağar, Van Büyükşehir Belediyesi’nden Sosyolog Ceyhan Timur ile Psikolog Hüseyin Erol konuşmacı olarak katıldı. Depremin yarattığı toplumsal açıdan ortaya çıkan travmatik durumların tedbirleri ve tedavisi konularında açıklamalarda bulunan Psikolog Hüseyin Erol, depremin yaşandığı tarihten bu yana birçok çalışma yürüttüklerini kaydetti. Depremin acı sonuçlarının toplumda yarattığı ortak bir hastalığa da dikkat çeken Erol, "Deprem insanlara ölümü düşündürdüğü için büyük bir travma yaratır ve bu çok önemlidir. Travmaya hazırlıklı hale gelmezsek, sonuçlarıyla yüzleşemeyiz. Travmanın asıl nedenleri, insanların kendilerinin Allah tarafından cezalandırıldığını düşünmesiydi. Çocuklarda da aynı durum mevcuttu. Bu durum insanların normal yaşamlarına devam edememeyi ve sosyal yaşamlarında uyku bozuklukları, güvensizlik ve reddedilmiş duyguları yaşamalarına neden oldu. Travmadan sonra nasıl normalleşebiliriz? Bu sürecin oluşabilmesi için zemin hazırlamamız lazım. Kişi tek başına bir iki ay sonrasında içindeki travmatik durumu atlatabilir, fakat toplumsal olarak bu mümkün değildir. Çünkü depreme dair anıların devamlı canlandırıldığı ve yaşanan ölümlerin sürekli göz önünde olduğu bir kent vardır. Bu nedenle öncelikle öfkeyi kontrol altına almak gerekir. Öfke sağlıklı bir tepkidir, fakat başa çıkmak önemlidir" dedi.
Sosyolojik açıdan da büyük yıkımların yaşandığı depremde en önemli etkenin devletin afet durumlarında harekete geçmesi gereken fakat çeşitli politik durumlara takılan yardımlarına dikkat çeken Sosyolog Ceyhan Timur ise, kentteki yerel yönetimlerin de aynı şekilde yetersiz kaldığına dikkat çekti. Timur, "Deprem ve diğer doğal afet durumlarında yapmaları gereken nedir, diye sormalıyız” şeklinde konuştu.
Erciş Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İzzet yağar ise, deprem sonrası esnafın içinde bulunduğu sıkıntıları dile getirdi. Erciş’teki depremin aslında esnafı vurduğunu belirten Yağar, kentsel dönüşümün bir an önce hayata geçirilmesini merkezi ve yerel hükümetten bir kez daha talep ettiklerini söyledi.
Van Büyükşehir Eş Başkanı Hatice Çoban ise, depremde yıkılan binaların birçoğunun ruhsatsız yapılar olmasından kaynaklı çöktüğünü belirtti. Eski dönem Van ve Erciş belediyelerinin bu durumda büyük bir sorumluluk sahibi olduğunu kaydeden Çoban, "Kentteki imar durumları titizlikle takip edilmesi gereken durumlardır. Asla göz yummamamız gereken bir durumdur. Belediyelere düşen boyutuyla imar konusu öz eleştiri konusudur. Halkımıza öz eleştiri vermeliyiz. İki noktada güçlü müdahale etmediğimizi düşünüyorum. Birincisi, her kentin bir kimliği vardır. Belediyeler belli bazı noktalarına değinerek kentin dokusunu değiştirir. On beş yıllık belediyeciliğimizde bunu yapmadığımızı düşünüyorum. İkincisi ise, bir deprem yaşadık ve hasarlarını gidermek için imar ruhsatlarını görmemezlikten gelmişiz. Eğer insan temelli düşünülseydi, kaçak bir yapıya ruhsat verilmezdi. Ben belediyecilik dönemimde bunu aşabileceğimi düşündüm, fakat yerinde inceleme yapılmıyor, Ankara’dan yapılıyor. Kente ilişkin oluşturulan bütün kodlar, yerel yönetimlerin yetkilerinin kısıtlanması ile merkezden, Ankara’dan yapılıyor. Bu yüzden yerel yönetimler çok önemli. Önce devletin yaptıklarını ve ne kadar maruz kaldığımızı belirlemek zorundayız. Bunun için şehircilik ilkelerinin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Eğer şehircilik ilkelerini oluşturmazsak, herkesin kafasında ayrı bir şehircilik planı olur ve bu çarpık yapılaşmayı geliştirir. Deprem olabileceğini sormayız ve kazancımıza bakarız. Oysa şehircilik ilkelerini belirlersek, binalara da müdahale etmemiz mümkün olacaktı" şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Sempozyum daha sonra sonuç raporunun okunmasıyla sona erdi.