Mersin Üniversitesi (MEÜ) Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aylin Ertekin Yazıcı, Türkiye’nin depresyon prevalansı yüksek ülkeler arasında bulunduğunu ve ‘maskeli depresyon’da yüzde 95 ile dünyada ilk sırada yer aldığını belirterek, “Evlilik, erkekleri depresyondan koruyor. Aldığı sorumlulukların fazlalığı nedeniyle evli kadınlarda bu risk artıyor” dedi.
MEÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yazıcı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Mersin Şubesi’nde Dr. Nedim İnce moderatörlüğünde düzenlenen “Depresyon, Depresyonun Hayatımıza ve Topluma Etkisi” konulu söyleşiye katıldı. Depresyon konusunda halk arasında yaygın bir bilgi kirliliği yaşandığını dile getiren Yazıcı, depresyonun halk arasında bir ruh hali ya da mutsuzluğun tanımı olarak kullanıldığını kaydetti. Depresyonun gerçek tanımının majör depresif bozukluk (MDB) olduğunu bildiren Prof. Yazıcı, “Hayatın değişik zamanlarında bir takım değişim ve farklılaşmalar oluyor. Bunlar hayatımızı olumsuz etkiliyorsa biz bunu o zaman olağan bir mutsuzluk hali değil de hastalık anlamında bir depresyon olarak kabul ediyoruz. Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, kederli hissedebilir. Geleceğe dair ümitsizlik, çaresizlik ve karamsarlık düşüncesi taşıyabilir. Kendini toplumdan soyutlayabilir. İçine kapanır, durgunlaşır, zevk alamama duygusu ile isteksizlik görülebilir. Uykusuzluk ve iştahsızlık gibi sorunlarla karşılaşabilir. Bunların birkaçının görüldüğü kişilerde MDP vardır diyebiliyoruz” diye konuştu.
“ANTİDEPRESANLAR MUTLULUK İLACI DEĞİL”
Günümüzde insanların birçok dış etkenle karşı karşıya kaldıklarını vurgulayan Yazıcı, “Günümüzde o kadar kötü şeyler yaşıyoruz ki, TV haberlerini çok sık açmıyoruz. Çocuklarımızın önünde o dehşet haberlerini izlemek çok da hoş olmuyor. İnsanlık çıldırdı diyebiliyoruz. ‘Ne oldu bu insanlara?’ diye kendi kendimize soruyoruz. Böyle bir ortamda zaten çok da mutlu olamıyoruz. Biz bu mutsuzluğu doğrudan MDB olarak değerlendirmiyoruz. Antidepresanlar bir mutluluk ilacı değil. Ancak kullanımı o kadar fazla ki. Antidepresanlar olağan günlük yaşanan olaylarla ilgili hissettiğimiz mutsuzluğu giderecek ilaçlar değil. ‘Bugün depresyondayım, içeyim de rahatlayayım’ diye bir şey yok. Eğer hastalık olarak depresyon oluşmuş ise o zaman işe yarayan ilaçlardır. Bir mutsuzluk hali olarak depresyonla hastalık boyutundaki depresyon ayrımını yapmak bizim için çok önemli” ifadelerini kullandı.
“MASKELİ DEPRESYONDA TÜRKİYE İLK SIRADA”
Türkiye’nin, yüzde 10,8 ile dünyada MDB prelevansı yüksek ülkeler arasında yer aldığına da dikkat çeken Yazıcı, bu oranın Fransa’da 13,6, Brezilya’da 18,3, Yunanistan’da 7,1, Amerika’da 6,4, Almanya’da 5,3, İtalya’da 4,6, Nijerya’da 4,3, Çin’de ise 2,4 olduğu bilgisini verdi. Türkiye’nin, ekonomik ve sosyal olarak her gün birçok farklı sorunla karşılaşan ve mücadele etmek zorunda olan insanların yaşadığı zor bir ülke olduğunun altını çizen Yazıcı, “MDP prelevansımızın yüksek olmasının nedeni de budur. ‘Ben çok mutsuzum, üzüntülüyüm, karamsarım’ gibi değil de ‘Başım çok ağrıyor, kollarım, bacaklarım tutmuyor, çok halsizim’ şeklinde duyguların bedensel yakınmalarla ifade edilmesi sıralamasında ise yüzde 95 ile ilk sırayı alıyoruz. O nedenle depresyonu daha çok bedensel duygularla ifade eden bir toplumuz. Biz buna maskeli depresyon diyoruz. Hiç göz ardı edilmemesi gereken hastalar ne yazık ki daha çok dahiliye, nöroloji, kulak burun boğaz gibi poliklinikler üzerinden bize geliyor. Ancak depresyondaki kişilerin bazılarında depresyon daha çok bedensel hastalık belirtileri şeklinde ortaya çıkar. Buna da ‘maskeli depresyon’ denir” şeklinde konuştu.
Maskeli depresyonda belirtilerin çok çeşitli olduğunu da ifade eden Yazıcı, şöyle devam etti: “Bütün vücut sistemleri ve fonksiyonları ile ilgili olabilir ancak, en sık görülenleri baş ağrısı, bel, sırt, boyun, eklem ağrıları, gezici vücut ağrıları olmak üzere halsizlik, yorgunluk, tahammülsüzlük, çabuk öfkelenme, öfkeyi kontrol edememe, bitkinlik, baş dönmesi, kulak çınlaması, nefes darlığı, çarpıntı, sindirim sistemi şikayetleri, bulantı, şişkinlik, solunum sistemi sorunları, cinsel şikayetlerdir. Ama asıl altta yatan neden depresyondur. Bu grup hastalar, başlangıçta bedensel şikayetlerle psikiyatri dışı hekimlere başvurur, doktor doktor gezer ve durmadan bir sürü tetkikler yaptırırlar ama somut bir sonuca ulaşamazlar. Belirtilerin büyük çoğunluğu anksiyeteye (kaygı ve bunaltı) bağlı olarak ortaya çıkar. Örneğin, kaygı ağrıya neden olur, ağrı kaygıyı daha da artırır, artan kaygı artan ağrıya neden olur ve bir kısır döngü oluşur.”
“MDP YÖNÜNDEN KADINLAR DAHA FAZLA RİSK ALTINDA”
Maskeli depresyonun kadınlarda çok daha sık görüldüğüne işaret eden Yazıcı, bunun nedenlerini de şöyle sıraladı: “Kadının olumsuz duygularını dışa vurmasının çevre tarafından hoş karşılanmaması, kadınlarda engellenme sonucu saldırganlığın dışa yansıtılamayıp daha çok içe yönelmesi, erkeklerde daha çok dışa yansıtılması, bedensel yakınmaların getirdiği ikincil kazanç beklentisi. MDP’nin toplumda yaygınlığı yüzde 8-10 olarak görülürken, yaşam boyu her 10 erkekten 1’i, her 4 ya da 5 kadından biri depresyona girmektedir. Evlilik erkekleri depresyondan koruyor. Aldığı sorumlulukların fazlalığı nedeniyle evli kadınlarda bu risk artıyor.”
Yakınmaları devam eden ve tetkikleri normal bulunan hastaların mutlaka psikiyatriste yönlendirilmesi gerektiğini belirten Yazıcı, bu konuda hastaların bilinçlendirilmesi çok önemli olmakla birlikte diğer branş hekimlerinin de bedensel belirtilerle ortaya çıkan depresyon hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaları, maskeli depresyon hastalarını tanıyarak psikiyatriste yönlendirmeleri ve böylece depresyonun kronikleşmesine fırsat vermemelerinin de çok önemli olduğunu söyledi.
“UZUN SÜRELİ DEPRESYON BUNAMA RİSKİNİ ARTIRIR”
Uzun süreli depresyonun bunama riskini artırdığını da kaydeden Yazıcı, halsizlik, bitkinlik gibi bedensel yakınmaları çok fazla yaşayan kişilerde görülen dikkat, konsantrasyon kaybı ve unutkanlığın depresyonla ilgili önemli bir belirti olduğunu dile getirdi. Buradaki unutkanlığın Alzheimer’deki unutkanlıktan farklı olduğunu vurgulayan Yazıcı, “Bazen depresyona bağlı unutkanlıkla bunamaya bağlı unutkanlığı da ayırt etmekte zorlanıyoruz. Bu durumda önce depresyonu düzeltmeye çalışıyoruz. Depresyonun düzelmesine rağmen unutkanlık sürüyorsa arkasında başka bir neden olduğunu düşünüyoruz. Antidepresanlar unutkanlık yapmaz. Uzun süreli kronik depresyonlar beyin hücrelerinde kayıplara neden oluyor. Bunama riskini de artırıyor. Antidepresanlar sadece depresyonu tedavi etmekle kalmıyor, beyin hücrelerinin de yenilenmesini sağlıyor. Unutkanlık ve bunamadan korunmak için de antidepresan kullanılmaz. Sadece depresyonun neden olacağı bunamadan koruyabilir. Unutmayalım ki, antidepresanlar hiçbir zaman mucizeler yaratmıyor” dedi.
Tedavi edilmemiş bir MDP’nin anksiyetik bozuklukla eşdeğer olduğunu anlatan Yazıcı, MDB’nin antidepresan kullanımı ve psikoterapi yöntemiyle tedavi edilebildiğini sözlerine ekledi.