Kayseri Özel Dünyam Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Nuh Mehmet Küçükberber, mide muhtevasının mideden yemek borusuna geçmesine “Reflü ” denildiğini belirterek, bunun birçok sebebi olduğuna işaret etti. Dr. Küçükberber, bu rahatsızlığın dünyada genel artış gösterdiğini aktararak, gıdadaki çeşitlilik, hazırlama ve saklama usullerinin reflü sebepleri arasında yer aldığını belirtti.
Normal bireylerde, genellikle yemeklerden sonra olmak üzere, günde 8 - 10 kez oluşan fizyolojik bir olay olarak niteleyen Dr. Küçükberber, şu bilgileri verdi: “Ancak, bu olay kişide şikâyet oluşturacak belirti veya bulgulara yol açıyorsa veya yemek borusu iç tabakasında hasar oluşturuyorsa reflü hastalığı olarak adlandırılır. Reflü hastalığı, yemek borusuna kaçan asit ve diğer sindirim elemanlarının yemek borusu iç tabakasıyla teması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Sindirim elemanlarının mukozayla temas süresi ve koruyucu faktörler arasındaki dengenin aşındırıcı faktörler lehine bozulmasıyla reflü hastalığı gelişmektedir. Dünya’da reflü hastalığı sıklığı artmaktadır. Bu artışta; gıda çeşitleriyle, hazırlama, saklama usullerindeki değişiklikler ve yaygınlaşan aşırı kiloluluğun etkili olabileceği düşünülmektedir. Reflü hastalığının en sık görülen belirtisi göğüs kemiği arkasında duyulan yanma hissidir. Boğaza doğru acı su ya da yanma yükselmesi de sık görülen belirtilerdendir. Ayrıca yutma güçlüğü, karın ağrısı, göğüs ağrısı, bulantı hissi, geğirme de tipik bulgulardandır. Ek olarak yemek borusu dışındaki kalp, solunum sistemi, boğaz - yutak bölgeleriyle ilgili atipik belirtiler de görülebilir.”
Doç. Dr. Nuh Mehmet Küçükberber, hastaların çoğunda tanımlanan belirtilerin hekim tarafından değerlendirilmesi teşhise varılmasını sağlandığını anlatarak, “Kalp, akciğerler, kulak, boğaz belirtileri olan hastalarda bu sistemlerden kaynaklanan hastalıkların olup olmadığı ilgili dal uzmanlarınca değerlendirilmelidir. Kansızlık, yutma güçlüğü, kilo kaybı, iştahsızlık, erken doyma, kusma veya dışkıda kan bulunması, sarılık, ailede kanser öyküsü olanlar, tedaviye cevap alınmış ve tedavi sürdürülürken tekrarlama gösteren hastalar, 45 yaşın üstündeki hastalar ve reflü hastalığı belirtileri 10 yıldan daha eski hastalarda mutlaka endoskopik inceleme yapılmalıdır. Endoskopik incelemede, hastaların yaklaşık yarısında reflü hastalığıyla ilgili bulgu tesbit edilemez. Bunlar özofajitsiz reflü hastalarıdır. Endoskopi, yemek borusu iç tabakasının doğrudan görülerek değerlendirilmesini sağlar. Yemek borusu iç tabakasındaki zedelenmenin tipi, şiddeti ve yaygınlığı hakkında bilgi veren tek inceleme yöntemidir. Ayrıca gerekli hallerde incelenmek üzere doku parçaları alınması ( biyopsi ) da yalnız endoskopiyle mümkündür.” diye konuştu.
Dr. Küçükberber, reflü hastalığı teşhisinde; mide - yemek borusu bileşkesinde basınç ölçümü, yemek borusunda asit ölçümü ve takibi, radyoaktif yemeğin yemek borusuna kaçışının takibi ve diğer bazı testler yapılabilirse de bunlar, günlük hekimlik pratiğinde yaygın uygulaması olamayan, özel hallerde yapılması gereken testler olduğunu anlattı. Reflü hastalığı tedavisinde amaç; belirtileri kontrol altına almak, yemek borusunda hasar oluşmuşsa bunların iyileşmesini sağlamak, komplikasyon varsa ortadan kaldırmak, komplikasyon gelişmesine yol açabilecek durumları erken tespit ve takip etmek, bunları ortadan kaldırmak ve tekrarlamasını engellemek olduğunu söyledi.
Hastaların yaşam tarzında yapacakları değişiklikler belirtilerin kontrolünü en azından kolaylaştırmak olduğunu dile getiren Dr. Küçükberber, şöyle konuştu: “Vücut ağırlığının ideal sınırlarda olması, yüksek kilolu hastaların bu sınırlara dönecek şekilde kilo vermeleri çok önemlidir. Mekanizması açıklanamamış olsa da sol yana yatmanın şikayetleri arttırdığı tespit edilmiştir. Gece göğsünde yanma hissi, öksürükle veya boğulma hissiyle uyanma şikayetleri varlığında, yatağın baş tarafının 10 cm. kadar yükseltilmesi bu şikayetlerin azalmasında yardımcı olmaktadır. Yağlı - salçalı yiyecekler, sigara, alkollü içkilerin kullanımı, kafeinli içecekler (kahve, çok içilirse çay, her türlü kolalı - gazozlu içecekler), çikolata, doğrudan asit ihtiva eden yiyecek ve içecekler şikâyetleri artıracağından, bunlardan sakınmak gereklidir. Yemekler düzenli aralıklarla yenmeli, aşırı miktarda yenmemeli, yemeklerden sonra 4 saat kadar ayakta veya oturur durumda olunmalı, yatılmamalıdır.
Bu önerilere uyulması, hastalığı hafif şiddetteki hastaların yüzde 15 - 25 inde belirtilerin kaybolmasını sağlamakta, diğer hastalarda da tedaviyi desteklemektedir. Tedavinin esas bölümünü oluşturan ilaç kullanımı her hastanın özellik ve şartlarına göre hekim tarafından düzenlenmelidir. Hekimin gerekli gördüğü tetkiklerin yaptırılmasından kaçınılmamalı, ilaçlar yeterli süre ve dozda düzenli olarak kullanılmalıdır. Reflü hastalığı yemek borusu - mide bileşkesinin anatomik veya fonksiyonel özellikleriyle yakından ilişkili olduğundan, tedavi sonrasında tekrarlamaların olması beklenmelidir. Bunları tedaviye cevapsızlık olarak değerlendirilmemelidir. Son dönemde teknik değişiklikler ve tecrübenin artmasıyla başarı oran ve beklentisi yükselen cerrahi tedavi seçilmiş hastalarda başarıyla uygulanmaktadır.”