TİP Emek Bürosu Sözcüsü Hakan Koçak, bugün partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında, asgari ücrete ilişkin önerilerini açıkladı. Koçak, şunları söyledi:
"Asgari ücret 400 doların üstündeki bir rakama tekabül ederken 200’lü rakamlara doğru düştü"
“TİP olarak bizim reddettiğimiz şey, asgari ücretin bir rüşvet olarak genel kabul görmesi. Oysa asgari ücret hem birtakım kriterlere göre belirlenmek durumunda hem de bir mücadelenin konusu olmak durumunda.
Bizim açımızdan asgari ücrete bakıldığında en önemli konu, asgari ücret veya asgari ücret civarında alanlarının sayısının azalması ve Merkez Bankası verilerine göre bile yüzde 50’yi bulan bu asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtulmak. Yani asgari ücretin ne olacağından çok, bu kadar çok asgari ücretlinin olması bir sorun. Türkiye’de bu oran, geçtiğimiz yıllar içerisinde giderek arttı. Toplumda asgari ücret ve onun civarında alanların oranı çok arttı. Öte yandan asgari ücretin kendisi, birkaç değer açısından baktığımızda son derece geriledi. Mesela dolar olarak değerine baktığımızda, asgari ücret 400 doların üstündeki bir rakama tekabül ederken 200’lü rakamlara doğru düştü.
"Asgari ücretin mantığı, bir sosyal adalet mekanizması olmasıdır"
Bir başka önemli husus; milli gelir içerisinde genel olarak emeğin payı son, 6 yılda yüzde 9’u aşan bir oranda düştü. Asgari ücrete, kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla anlamında baktığımızda da yine değerinin düştüğünü görüyoruz.
Asgari ücretin mantığı, bir sosyal adalet mekanizması olmasıdır. Geliri düşük olanların bu gelirini hiç değilse asgari bir düzeyde tutabilmek, milli gelir içindeki paylarını artırabilmek, sosyal adaleti sağlayabilmek için ortaya konmuş bir sosyal hak ve yüz yılı aşkın bir süredir dünyada uygulanıyor.
1936 yılındaki ilk İş Kanunu’ndan beri de Türkiye’de de uygulanıyor. Dolayısıyla asgari ücretin bu temel mantığını hatırlamak lazım. Bu noktada biz TİP olarak, asgari ücretle ilgili sadece birtakım spekülatif rakamlar ortaya koymaktan öte, kamuoyuna bazı temel ilkelerimizi sunmak istiyoruz:
"Orta ve yüksek riskteki işlerde yüzde 25’i bulan oranda bir ek yapılmalı"
Öncelikle asgari ücretten öte bir taban ücretinden söz ediyoruz. Meslek kollarına, kıdeme, eğitime, yapılan işin hafif veya ağır olmasına göre değişen oranlarda belirlenen bu asgari, yani en alttaki ücretin üzerine kademeli olarak çıkacak ücretler gerekli. Asgari ücretin, bu çerçevede en alt ücret olması gerekli.
Asgari ücret, sadece en hafif işler yapan, vasıfsız emek için geçerli olmalı. Bunun üzerine çıkıldığında, hafif işler dışındaki orta ve yüksek riskteki işlerde yüzde 25’i bulan oranda bir ek yapılmalı. Üniversite mezunu olan emekçilerin taban ücreti de bu oranda bir artış kaydetmeli.
"Büyük şehirlerde asgari ücrete yol, kira desteği, yemek ücretinin eklenmeli"
Kıdemin, deneyimin her yıl için yüzde 2’lik bir oranla üzerine eklenecek, asgari ücretin bir kıdem payı olmalı. Kamu niteliğinde hizmet veren iş kollarında eğitim, sağlık ve benzeri mesleklerde taban ücretin kamudaki benzer pozisyonda çalışan emekçiden daha düşük olamayacağı karar altına alınmalı. Uzmanlık gerektiren mesleklerde taban ücreti meslek odaları tarafından açıklanmalı.
Evli ve bekar olmasına bakılmaksızın birden fazla kişinin yaşadığı hanelerde tek çalışan var ise devlet tarafından taban ücretinin yüzde 20’si kadar hane gelir desteği sağlanmalı. Yalnız başına çocuklarıyla yaşayan kadın emekçiler söz konusu olduğunda bu destek yüzde 50’ye çıkarılmalı. Büyük şehirlerde asgari ücrete yol, kira desteği, yemek ücretinin eklenmeli.
İktidar, Türkiye’yi ekonomik olarak büyüyen bir ülke olarak anlatıyor. Oysa genelde emekçiler, özelde de asgari ücret ve civarında alanlar, eğer böyle bir ekonomik büyüme varsa bundan yararlanamıyorlar. Oysa bu büyümeden, refahtan yararlanmak en çok onların hakkı.
Böyle bakarak asgari ücretle ilgili eğer bir rakam telaffuz etmek gerekirse eldeki objektif verilerinden hareketle bir hesaplama yapmak gerektiğini düşünüyoruz. Bir örnek oluşturması açısından bu nasıl olabilir? Örneğin şu an içinde bulunduğumuz an itibarıyla bu yılın sonu için beklenen açlık sınırı 8 bin 400 lira civarında. Buna yüzde 25’lik bir refah payı ve yüzde 5’lik bir büyüme payını eklediğimizde 11 bin liraya ulaşan bir miktar elde ediyoruz. Gelecek yıl enflasyonunu da buna eklemek gerekiyor.
"Bugün itibarıyla 15 bin 400 liradan daha aşağı belirlenecek bir rakamın, asgari ücretlileri enflasyona ezdireceğini düşünüyoruz"
Asgari ücretle ilgili konuşurken sık sık telaffuz edilen cümlelerden bir tanesi de ‘Emekçiyi, asgari ücretliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz’ sözü. Eğer gerçekten asgari ücretliyi enflasyona ezdirmek istemiyorlarsa önümüzdeki yıl beklenen enflasyonun şimdiden asgari ücrete yansıtılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede de Cumhurbaşkanı yüzde 20 gibi son derece iyimser bir enflasyon rakamından söz etti. Oysa beklenen yüzde 60 enflasyon var, daha gerçekçi bir rakam. Bunun ortalamasını alsak bile, gelecek yıl enflasyonun yüzde 40’tan aşağı olmayacağı gibi bir hesaplama yapabiliriz. Bu beklenen enflasyonu da üzerine eklediğimizde 15 bin 400 lirayı bulan bir miktara ulaşıyoruz. Dolayısıyla eğer bu ekonomik büyümeyi, refah payını, yani emekçilerin hak ettiklerini de ekleyerek gerçekçi bir asgari ücret rakamına ulaşmak istiyorsak bugün itibarıyla 15 bin 400 liradan daha aşağı belirlenecek bir rakamın enflasyona asgari ücretlileri ezdireceğini, onların bu refahtan pay almasına engel teşkil edeceğini düşünüyoruz.”
"Sarayın ekonomik krizinin faturasını ödemeyi kabul etmiyoruz"
Koçak’ın TİP Gebze İlçe Başkanı Nejla Dolaşık, asgari ücretin işçiler ve kadınlar açısından önemini anlattı. Dolaşık, şunları söyledi:
“Hangi ülkede, hangi çocuğun kaç lokma ekmek yiyeceğine servet sahipleri karar veriyor. Saraylarda sefa sürenlerin milyonlarca emekçiye dayattığı açlık ve yoksulluk düzenine verecek cevabımız elbette ki var: Artık yeter! Kapitalizmin emek sömürüsünü anlamak için asgari ücrete bakmamız yeterli. Kapitalizm insanları öyle bir mahkumiyete terk etti ki yarın aç kalacağım korkusuyla çalışıp karın tokluğuna hayatta kalabilme savaşı veriyoruz.
Asgari ücret, bir kişinin hayatta kalabilmesi için bir aylık ihtiyaçlarının toplam tutarına denmektedir. Ancak pratik hayatta bu kavramın hiçbir yeri yoktur. Asgari ücretle asgari yaşam koşulları arasında sıkışıp kalan milyonlarca işçi, her ay ekonomik mucizeler yaratarak yaşamını sürdürmeye, ailesini geçindirmeye çalışıyor. Enflasyonla mücadele yalanlarına inanmıyoruz. Sarayın ekonomik krizinin faturasını ödemeyi kabul etmiyoruz.
"Nebati'nin gözlerindeki ışıltının zengine ve yandaşa olduğunu biliyoruz"
‘Ekonomi iyi’ diyen, enflasyonla birlikte büyümeyi tercih etti. ‘Bu sistemden dar gelirliler hariç herkes kâr ediyor’ diyen Nebati'nin gözlerindeki ışıltının zengine ve yandaşa olduğunu biliyoruz. Bilerek, isteyerek milyonları açlığa mahkum ettiklerini söylemekten çekinmiyor. ‘Fakirden alıp zengine veriyoruz’ diyor.
"Biz, sadaka değil, emeğimizin, alın terimizin karşılığını talep ediyoruz"
Biz, sadaka değil, emeğimizin, alın terimizin karşılığını talep ediyoruz. Bu sistemde her gün işçiler çalışırken ölüyor, iş cinayetleri durmuyor. Siyasi sorumlular bu ölümlere ‘fıtrat, kader’ diyerek sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyor. İşçinin fıtratı, çalışırken ölmek değildir.
Sonsuza kadar süreceğini sandığınız bu düzeni başınıza yıkacağız. Neoliberal politikaların kadını daha yoksullaştırdığını biliyoruz. Kadının kariyeri, çocuk yapmakta değil, eve kapanmak da değil.
"Muhafazakâr zihniyet, kadının yerini ev; işini çocuk bakmak olarak tanımlıyor"
Kadınlar istihdamdan sistematik bir şekilde dışlanıyor. Muhafazakâr zihniyet, kadının yerini ev, işini çocuk bakmak olarak tanımlıyor. Kadınlara güvencesiz, sigortasız, asgari ücretin altında ücret ödenecek işlere layık görüyor, kadın emeği ucuza getiriliyor. Devlet, vermesi gereken eğitim ve bakım hizmetlerini kadının sırtına yüklemiş durumda. Kadınların istihdama katılımı önündeki en önemli engel, bakım hizmetleri, bilhassa da çocuk bakmak olduğu halde ücretsiz, kaliteli kamu kreşleri açılmıyor.
"Emeğimize, bedenimize yönelik bu sömürü düzenini yıkacağız"
Emeği para etmese de çalışmak zorunda olan yoksul kadınlar, cemaat ve tarikatların Kur’an kursu olarak mahalle aralarında kurulmuş olan yerlere çocuklarını bırakmak zorunda kalıyor. Çağdaş, nitelikli, ücretsiz kreş talebimizi yeniliyoruz. Emeğimize, bedenimize yönelik bu sömürü düzenini yıkacağız.
İşçilerin insanca yaşayacak, ücret ve insanca çalışma koşulları için örgütlü mücadeleyi büyütüp güçlendireceğiz. Üretenlerin yönettiği Türkiye için bir yol var, o yolu birlikte yürüyelim.”