Genel bir değerlendirme yaparsak, bir dil bilmek, bundan 5-10 yıl öncesine kadar ciddi bir ayrıcalık iken şuan normal değerlerde olan ve gelecek 5 içinde ise yetersiz kalacak bir niteliktir aslında. Bu yüzdendir ki içinde bulunduğumuz çağa, gelişmelere ve ihtiyaçlara baktığımızda artık iki ve daha fazla dil bilmenin şart olduğunu savunmaya gerek bile görmüyorum.
Dil bilmek ile ilgili olarak altını çizmeye ihtiyaç duyduğum nokta, bir dili biliyor olmanın, alışveriş yaparken Arapça pazarlık yapmaktan ya da İtalyanca yazılmış bir menüden yemek sipariş etmekten çok daha öte bir şey olduğudur. Aksi takdirde Türkiye gibi bu konuda kısır kalmış bir ülkede herkes çok dil bilme rekoru kırabilirdi.
Bir Çek Atasözü der ki “İnsanlar bildikleri dil sayısı kadar hayat yaşarlar”, bunun benzeri Türk versiyonu sloganı ise “Bir dil bir insan” şeklinde yıllarca beyinlere kazındı aslında. Ancak derininde çok fazla anlam var. Bu ifadelerin özünden mantık akıyor. Burada kast edilen, bir dil öğrendiğinizde yalnızca o dilin gramerini, kelimelerini değil, aynı zamanda o milletin kültürünü de öğrenmiş olduğunuzdur. O dili konuşurken, o dili ana dili olarak konuşan insanları tanıma, onları ve dünyalarını anlama fırsatınız olur. Bunun yanında başka bir dil öğrenmek dünyaya bakış açınızı değiştirir, dünyanın da size nasıl baktığı hakkında fikir sahibi olmanızı sağlar. Böylece daha farklı kültürlere karşı duyarlılığınız artar. Ön yargılarınızdan kurtulursunuz. Ne kadar çok dil bilirseniz, o kadar çok insanla iletişim kurabilirsiniz ve bunun yanı sıra, o kadar çok kişiyi, toplumu anlayabilir ve kendinizi anlatabilirsiniz.
"Ben tek dil biliyorum, o da bana yetiyor hayatım da güzel" diyebilen iyi eğitim görmüş insanları anlamakta güçlük çekiyorum. Türkiye’de bir olay yaşandığında onu bir de yabancı basından takip edin bakalım ne olacak? Kusura bakmayın, başka bir dil bilmeyen için dış dünyadaki farklılıkları kıyaslama ve algılama şansının çok kısıtlı olduğunu düşünüyorum. Başka bir algı hayatınıza giriyor yeni bir dil ile birlikte, mesela yeni İngilizce öğrenenlerde vardır buna benzer durumlar; "Nasıl yani ya gözlük nasıl giyilir ki?" -she is wearing glasses- demek ki gözlük giyilen bir şeymiş :)
Daha da başka bir açıdan bakarsak, Fransızcanın sizi romantik, İtalyancanın ise tutkulu yaptığı sözleri klişe gelebilir, ama her dil, davranışınızı etkileyen kültürel normlarla bağlantılıdır. Birçok araştırmada da çok dilli insanların konuştukları dile göre farklı davranışlar takındığı görülmüştür. Farklı diller ayrıca yaşama dair farklı anıları hatırlatır. Örneğin, Rus yazar Vladimir Nabokov otobiyografisini yazarken aynı şeyi fark etmiş. Kitabını önce İngilizce yazan yazar, daha sonra onu ana dili Rusça ’ya çevirdiğinde yaşamına dair farklı ayrıntılar hatırladığını ve farklı bir perspektiften baktığını görmüş. Öyle farklı bir kitap ortaya çıkmış ki bu defa onu da İngilizceye çevirmiş (kaynak:BBC).
Kısacası, bir dil bir insandan çok daha fazlasını ifade ediyor bana göre. Artık bir dil bir insan sloganın da değişmesi ve kastedilen anlamın hakkının verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hele ki evrensel nitelik kazanan dillerden birini öğreniyorsanız, bir dil bir insan değil, çok insan demek yani. Çok farklı pencerelerle bezenmiş çok insan…