Denizin Dibinden Merhabalar Sevgili Okuyucularımız,
Bilgi çağında olduğumuz dünyanın bu döneminde, her zaman vurguladığım gibi neredeyse bilgiye ulaşmaktan daha kolay bir unsur bulunmamaktadır. Ulaştığımız bilgilerin bütününü akıl süzgecimizden geçirerek hayatımızın gidişatını, değer yargılarımızı, inançlarımızı ve gerekli gördüğümüz her şeyimizi yenilenmenin bir gereksinimi olarak öyle ya da böyle aslında güncelleriz. Bilgiye dayalı veya değil tüm güncellemelere, tüm inançlara, tüm görüşlere elbette herkesin hoşgörülü olması bizim toplumumuzun yüz yıllardan beridir bu topraklarda var olmasının en büyük sebebidir. Ülkemizin çoğunluğunun dini inancının İslamiyet olduğu bu topraklarda Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’in yakıldığına, peygamberinin protesto edildiğine pek şahit olmazsınız. Çünkü o değerler İslamiyette de kutsaldır ve hoşgörü bu toprakların en büyük özelliğidir(bazı güç zehirlenmesi yaşayan karakterlerin ve kendini bilmez kişilerin provokasyonlarını genel bir kanı olarak tanımlamamak gerekir). Medeniyet medeniyet diye tutturduğumuz Avrupa topraklarında İslam’ın kutsal kitabı Kur’an ve peygamberine çok defa saldırı ve protesto girişiminde bulunulmuştur. Son olarak da İsveç ile olan münasebetler çerçevesinde yine bu provokatif eylemlerle karşı karşıya kaldık. Kişilerin yaptığı dengesizlikler için bir şey söylemek elbette yanlış olur fakat devlet eliyle alınan ifade özgürlüğü kararı hoş değildir.
Seni İsveç seni! Belki bu sayede Nato işini hızlandırırsın.
Bunun dışında da dünyaya yön vermeye meraklı küresel güçlerin tüm toplumlar üzerinde pompalamaya çalıştığı Ateizm, Deizm, Agnostisizm gibi daha çok inançsızlığa dayalı felsefik oluşumları moda haline getirme ve bir özenti, bir ayrıcalıkmış gibi gerek daha öncede yazdığım dizi, film sektörleri ile gerek sosyal medya platformları ile içimize sokmuştur. Dizilerde, filmlerde ana karakter oyuncularının senaryoda büyük çoğunluğuna sorulan bir replik var ‘Sen inanıyor musun?’ mütemadiyen bu sorunun karşılığı ‘Hayır’ olarak cevaplanıyor ve tesadüfen olduğunu hiç sanmıyorum. Tüm dünyanın ve ülkemizin gençlerinin üstünde de etkisini gösteren bu yapısal değişiklik bana biraz enteresan geliyor, elbette ki saygı duymaktan ileriye gidemeyeceğimiz bir durum olsa bile farkına varmak ve vardırabilmek adına bu konuyu yazmak istedim.
Telefonlarınızdan, bilgisayarlarınızdan ya da tabletlerinizden arama motorunuza ‘dünyada ki inançlar’ yazarsanız çıkacak bilgilerden önümüze inanış yoğunluğuna göre sırasıyla;
Hristiyanlık, İslam, Hinduizm, Budizm, Çin Gelenek Dinleri, Etnik Dinler, Afrika Geleneksel Dinleri, Sihizm, Taoculuk, Spiritüalizm, Yahudilik, Mormonluk, Bahailik, Jainizm, Şinto, Kaodaizm, Zerdüştçülük, Tenrikyo, Çendoizm, Moonculuk, Vika, Sekanova, Dünya Mesihlik Kilisesi İnanışı, Dürzilik, Yezidilik, Üniteryen Üniversalizm, Rastafaryanizm, Tengricilik, Satanizm, Raelizm inanışları çıkacaktır. İnanmak istemeyen, inanmayan ve arayış içerisinde bulunan gençlerimize buradan sormak istiyorum, yukarıda sıraladığım tüm inanışları inceleyip kendinize uygun bir inanış modeli bulamadığınız için mi inançsızlığa yöneliyorsunuz, yoksa arkadaşlar arasında bir çekim noktası, bir gözde profil oluşturuyor diye mi inanç duygularınızın karmaşıklığını elinizde pankart tutacak kadar herkesin gözüne sokuyorsunuz. Nacizane benim sizlere tavsiyem kendinizi bir sınıfa sokmak için acele etmeyiniz, okuyunuz, okuyunuz ve yine okuyunuz, sonra doğru kararı vereceksinizdir, aksi takdirde cehalete vücut buldurmaktan ileriye gidemezsiniz. Kimsenin inancı da elbette kimseyi ilgilendirmez ama göz göre göre birileri de Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorsa, kusura bakmayın buna da kimse sessiz kalmamızı beklemesin.
Sevgilerimle…
Sercan AKDERİN