Sonbahar...

Teni kavuran sıcakların uğurlandığı, yaz güneşinin soldurduğu yaprakların gökyüzündeki danslarına eşlik eden serinliğin keyfine varıldığı tören alanıdır Sonbahar. Semayı kaplayan bulutların gündüzü bile kimi zaman geceye çevirdiği; toprakla hasret gideren yağmur tanelerinin ruhumuzu da temizlediği zamanlar dilimi; edebiyat dünyamızın kaçınılmaz aktörü; Vivaldi’nin notalarıyla arz-ı endam ettiği sahnenin adıdır. Alabildiğine sakin ilerleyen yaylılara üst perdeden yanıt vermeyi seçen klarnetin naif başkaldırışına eşlik etmekle mükellef olduğumuz bu sahne ne kadar da huzurlu, değil mi? Tebdil-i mekânda ferahlık misali, değişen mevsimden de beklenen, içinde sürükleneceğimiz bu ahval sanırım. Ütopyalarda yaşattığımız ve naifliğine övgüler dizeceğimiz başkaldırışa, tüm içtenliğimle “hoş geldin” diyorum.

Doğa Ana’nın çocukları olarak bizde farklı şekillerde yaşarız bu değişimi… Kimimize huzur ve dinginlik, kimimizi de hüzün ve keder verir. Hal böyle olunca insan kendiyle kaldıkça geçen zamanı sorgular oluyor. Sorguladıkça yaşanmışlıkları, gecenin uyuduğu en derin saatlerde anneannemin deyimiyle ‘’şeytan pabucu dikmeye ‘’ başlıyor.

Bahar aylarında ki bu dönüşümlerin olumsuz yansımasıdır “FİBROMİYALJİ”… Gece baş gösteren uykusuzluklar, yorgun uyanıp da yataktan çıkmak istememeler, sürekli sızlayan kaslar ve kemikler baş gösterir. Fibromiyalji de bağırsak rahatsızlıkları, eklem bölgelerinde şişlik de görülebilir. Hastalar vücudunun bazı bölgelerinde sahte bir uyuşma ve karıncalanma hissedebilir. Sahte diyoruz çünkü hastanın hissettiği uyuşma ve karıncalanma sebep olmaksızın hissedilmektedir. Yani bu hisler tamamen psikolojiktir. Öfke, depresyon, anksiyete gibi duygu durumlarının da ağrı toleransını düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Ağrı belirli sosyal durumlar da, duygu ve düşüncelerle bağlanıp bunlarla tetiklenebiliyor.

Fibromiyalji tedavisinde ilaçlardan daha önemli şey egzersiz ve doğa içinde bulunmaktır. Sonbahar da doğadaki turuncu, sarı, kızıla çalan yapraklar, gökyüzünde guruplar halinde göç eden kuşlar, yuvalarına yiyecek taşıyan karıncalar, tenimizi zaman zaman ürperten tatlı serinlik zihnimizi dağıtmamıza yardımcı olur. Zihnimizdeki bizi yoran olumsuz düşünceler dağıldıkça tüm vücudumuzu sızlatan ağrılar da azalır. O zaman dört duvar arasında vakit geçirmek yerine, bunca güzellikler arasında kaybolma vakti.

Egzersiz her ilacın yerini alabilir, fakat hiçbir ilaç egzersizin yerini alamaz. Bursa’nın Keşiş Dağı da denilen Uludağ’ın eteklerindeki köylerine, derelerine, şelalelerine trekking grupları ile gündüzünde yürüyüşler yapmak, gecesinde çadırda kamp yapmak en tedavi edicidir. Gece dağda çadırın önünde yanan ateş başında, yere uzanıp gökyüzüne seyre daldığınız da, karanlığı delercesine parlayan yıldızlar kümesi sizi alır götürür huzur diyarına. Hele köz ateşinde pişen bakır cezve de ki kahvenin kokusunu duyduğunuz da ne ağrı kalır ne sızı…

Sabah işe gitmeden önce günün ilk ışıklarını tatlı bir serinlikte, parklarda koşarak karşılamak, zindelik ve pozitif düşünce yaratır, beynimizde ve bedenimiz de. Vücudunuza uygun, sevdiğiniz sporları yapın. Tüm vücudu çalıştıran Yüzme, Pilates, Yoga, Reformer gibi. Masa başı bir iş yapıyorsanız seçtiğiniz koltuk ve masa ergonomik olsun. Monitör göz hizasında olacak şekilde, yazı yazarken ve klavye kullanırken dirseğiniz nötral pozisyonda olsun. Sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirin.

Unutmayalım ki evren çok sağdık ve vefalı bir dosttur. Neyi çağırırsak onu veriyor bizlere. O zaman karar sizin…

Köşe Yazıları Haberleri