Denizin Dibi Köşesinden Merhabalar Sevgili Okuyucularımız,
Öncelikle sizlerle 'Haberin Adresinde' buluşmanın mutluluğu ve heyecanı ile başladığım köşemde, yazarlığımı sürdürülebilir bir hale getirmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Bu arada yazarlık derken kendimi hiçbir zaman yazar sınıfına koyabilen bir insan olarak tanımlama cesaretini gösterememiştim. Çünkü birinci tekil bir iş kolu olarak göremeyişimin altında bir çok sorunun cevaplarının net olmayışı hep kafamı kurcalamıştı. Her zaman onurlu, kıymetli, işini hakkıyla yapan üstadlarımızı tenzih ederek, zihin jimnastiğimde yazar ne yapar, ne yer, ne içer,onurlu bir şekilde nasıl kazanır, kalemşörlük yapmayandan yazar olur mu, bir kalemin değeri ne kadar eder gibi ucu çok açık, görecesi çoktan seçmeli düşüncelerde buldum kendimi, geçmişteki onurlu yazarlarımızın bir çoğu araştırmalarıma göre sefaletle boğuşup açlık içerisinde hayattan göçüp gitmişlerdir.
Gerçekten iyi beslenemediğinden dolayı verem illetinden ölen çok değerli yazarlarımız mevcuttur ki bu konunun anlaşılabilmesi için oldukça trajik hayat hikayeleridir bunlar. Bugünden bakınca tarihimizde ve günümüzde sanatsal anlamda ve karizmatik kişilik görüntüsünde çok sofistike bir yere sahip olan yazarlık, önüne konan gerçeklerin zulmü yüzünden pekte insanların sanatın bu kısmında olamayışını ve yer edinmek istese de yer edinemeyişini anlamlı kılıyor.
Gerçi son dönemlerde iletişim,haber alma kolaylığı ve emperyalist pazarlama ağlarının desteği ile ülkemizde ve dünyanın büyük bölümünde geçmişteki çok kötü örneklerin aksine yazarlık şartları ve imkanları biraz daha iyileşme göstermiş olsa da bir avuç insan bu sektörün ekmeğini yemekte ve oyuna yeni oyuncular sokmamak için sanki sözleşme yapmış gibi davranmaktadırlar.
Eski yazar ustalarımız tüm zorluklara rağmen çıraklar yetiştirirken ellerinin altında, şimdi ki usta dediğimiz yazarlarımız ücretli amelelik yaptırıyorlar çırak olabilecek yeni yazarlarımıza, sonuçta yazarlığın doğasında büyük paralar kazanıp parasal anlamda çok zengin olmanın hedefiyle yanıp tutuşan bir kişilik alt yapısı oluşmamış, genelde gönüllülük esasına dayalı ve fikirlerini, düşüncelerini, beyninden geçenleri kaleme dökebilmenin verdiği kıvrak hazzı hissetmenin tarifsiz gururu, bir de onurlu duruşunla kuşatılmış kişilik kalkanının arkasında her türlü ayak oyununa direnmenin verdiği güçle ve içinde ki doğrularını anlatabilmek adına kendine zemin bulmuşluğun kıymetini bilerek hareket eden karakterize bir meslek grubu ve karakteristik bir kişidir yazar.
Şimdiler de yalnızca belli kesimlerin şakşakçılığını yaparak yaşam mücadelesi verilebileceğine inananlara bakmayın siz, kesimsizdir yazarın doğrusu, objektif bir şekilde haksızlığa, hukuksuzluğa bakar ve yazar. Kendi görüşünde olduğu için göz yummaz yazar dediğimiz karakter, yazamıyorsa eğer anca beyin dilini döndüremediği içindir sebebi, yoksa taraf olamaz yazar. Tabi geçmişte çokta sevilmeyişinin ve tabiri caiz ise maalesef açlıktan ağzının kokmasının getirdiği değişim rüzgarı ile sonuçta hayatında bir evrim sahnesinin ürünü olduğunu düşünürsek, meslekte kendi içinde ağzının kokmasını engellemek için evrim geçirmiş olabilir. Onu ben en iyi şakşaklarım,bu kanatta şakşakçı eksiği var, bu düşünce yapısının şakşakçıları çok kazanıyor diye yola çıkanlara inat ne olursa olsun her dönemin karakterli yazıcıları ve onurlu yazarları hep olacaktır. Bizde bu yoldan ayrılmama umudu ile köşemize geçip yerimizi alıyoruz ve okuyucularımızın önünde saygı ile eğiliyoruz.
Kalemini tetikçilikten yana kullanmayanlara, şakşakçılığın ekmeğini kaleminden süzülenler ile yemeyenlere ve çırak yetiştirmeyene usta denmez bunu bilen ve unutmayan tüm yazarlarımıza sonsuz selam olsun.
Yazalım Yazdıralım Lütfen..
Sevgilerimle…
Sercan AKDERİN