Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Tuncay Bülbül, Milli Eğitim Şurası’nda Osmanlı Türkçesi’nin liselerde zorunlu ders olarak okutulması ile ilgili tavsiye kararının olumlu bir karar olduğunu ve bu sayede milyonlarca Türk gencinin eşsiz bir edebiyat hazinesi ile tanışacağını söyledi.
Geçtiğimiz günlerde Antalya’da toplanan Milli Eğitim Şurası’nda Osmanlı Türkçesi’nin liselerde zorunlu ders olarak okutulması ile ilgili tavsiye kararı her ne kadar siyasi çevrelerde tartışmalara neden olsa da Osmanlı Türkçesi üzerine çalışma yapan uzmanlar ve tarihçiler tarafından sevinçle karşılandı. Konuyla ilgili olarak İHA muhabirine açıklamalarda bulunan Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Tuncay Bülbül, konunun bir alfabe olarak ele alınarak tartışılmasının son derece yanlış olduğunu kaydetti. Osmanlı dönemi sanatçılarının dünya edebiyatında büyük önem arz eden bir çok önemli eserinin maalesef Türk gençleri tarafından yeterince bilinmediğini ve Osmanlıca Türkçesi dersi sayesinde Türk toplumunun eşsiz bir edebi hazineye kavuşacağını kaydeden Bülbül, “Öncelikle isimlendirme probleminden başlamak gerekir. ‘Osmanlıca’ değil ‘Osmanlı Türkçesi’ demek gerekir. Çünkü Osmanlı Türkçesi farklı bir dil değildir; Türkçenin tarihi dönemlerinden biridir. Diğer taraftan daha spesifik bir tanımlama yapmak gerekirse Osmanlı Türkçesi Osmanlı Türk aydınlarının bilimsel, edebi ürünlerini üretmede kullandığı bir dil olarak görülebilir. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı Türkçesi 700 yıllık bir kültürel birikimin aktarım aracıdır. Zaten konuya bu açıdan bakmak gerekir. Osmanlı Türkçesi demek sadece bir alfabe demek değildir. Bizatihi uzun asırlar boyunca üretilen edebi/kültürel birikimlerin taşıyıcısıdır. Günümüzün belki de en önemli problemlerinden birisi geçmişte, 700 yıl boyunca üretilen birikimlerin günümüze taşınamaması problemidir. Yetişen nesillerimiz geçmişte ediplerimizin, aydınlarımızın uzun yıllarda ve gerçekten tam bir nezaketle oluşturduğu birikimlerden habersiz yetişmektedir. Bugün herhangi bir gencimize Leyla ile Mecnûn dendiğinde nasıl bir duygu ya da düşünce dünyası oluşur hatta oluşur mu? Romeo ve Juliet dediğimizde nasıl bir duygu ya da düşünce dünyası oluşur? Maalesef çok az gencimiz Leyla ile Mecnûn hakkında bir şeyler söyleyebilirken pek çok insanın Romeo ve Jülyet’le ilgili az ya da çok fikir sahibi olduğu görülür. Tabi burada Romeo ve Jülyet hakkında bir şey bilinmesin demiyoruz. Onun hakkında da bilinsin ama öncelikle kendi kültürünün yapı taşlarından haberdar olsun” dedi.
"PEK ÇOK ALANDA OSMANLI TÜRKÇESİ ZATEN KULLANILIYOR"
Osmanlı Türkçesi sayesinde öğrencilerin Atatürk, Mehmet Akif Ersoy, Ahmet Haşim gibi önemli şahsiyetleri ve onların eserlerini daha iyi anlama imkanına sahip olacaklarını vurgulayan Bülbül, Osmanlı Türkçesi dersi ile harf ve dil devriminin kazanımlarından geri dönüş gibi bir durumun söz konusu olamayacağını vurguladı. Bülbül sözlerini şöyle sürdürdü:
“Osmanlı Türkçesi sadece harf devrimi öncesi kültürel değerlerimizle ilgili değildir. Bizatihi bu devrimi yapan Ulu Önder Atatürk’ü anlamak için de Osmanlı Türkçesine ihtiyaç vardır. Bugün Nutuk’u Atatürk’ün söylediği şekliyle anlayabilecek kaç kişi bulabiliriz? Nutuk şimdiye kadar defalarca kez sadeleştirilmiştir. Aynı zamanda Mehmet Akif’i, Ahmet Haşim’i, Tevfik Fikret’i, Ziya Gökalp’i, Halit Ziya Uşaklıgil’i bugün kaç kişi anlayabiliyor? Bugün hukuk ve askeri terminolojimiz başta olmak üzere toplumu oluşturan pek çok alanımızda Osmanlı Türkçesindeki kavram ve terimler kullanılmaktadır zaten. Liselerde Osmanlı Türkçesinin öğretilmesi harf ve dil devriminin kazanımlarından geri dönüş anlamına gelmez, gelmemelidir. Zaten günümüzde farklı alfabeyi kullanan pek çok devlet Latin alfabesine dönüşü tartışırken bizim Latin alfabesinden geri dönüşümüz tabi ki mümkün değildir. Diğer taraftan şunu da tespit etmek gerekir: Atatürk Latin alfabesine geçerken sadece kendi düşüncelerini gerçekleştirmek amacını gütmemiştir. O döneme bakıldığında Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan başta olmak üzere pek çok ülkede Latin alfabesine geçmiştir. Bu durum o dönemin müşterek kabullerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
"OSMANLI TÜRKÇESİ DERSLERİ NASIL İŞLENİLMELİ"
Milli Eğitim Şurası’nda Osmanlı Türkçesi’nin liselerde zorunlu ders olarak okutulması ile ilgili tavsiye kararının hayata geçmesi durumunda, bu derslerde eski yazının öğretilmesinden ziyade edebi ve kültürel birikimlerin öğretilmesinin daha faydalı olacağını belirten Bülbül, derslerin ise Türk dili ve edebiyatı formasyonuna sahip, Türk Dili ve edebiyatı bölümlerinden mezun öğretmenler tarafından verilmesi gerektiğini kaydetti. Bülbül, ”Aynı zamanda Osmanlı Türkçesi dersleri nasıl işlenmeli? Bu derslerde sadece eski yazı mı gösterilmeli? Bence bu dersin kapsamı eski yazının öğretilmesinden ziyade edebi ve kültürel birikimlerin öğretilmesi, fark ettirilmesi olarak görülmelidir. Ve bu dersleri mutlaka ve mutlaka Türk dili ve edebiyatı formasyonuna sahip, Türk Dili ve edebiyatı bölümlerinden mezun öğretmenlerin vermesi gerekir. Çünkü bu ders tamamen dil ve kültür dersi olarak karşımıza çıkmaktadır ve Türk dili ve edebiyatı bölümlerinde 8 dönem boyunca tam da bu konular öğretilmektedir” şeklinde konuştu.
Öğrencilerin ise bu dersten korkmamaları gerektiğini söyleyen Bülbül, ilk zamanlar her ne kadar korkutucu gelse de bir ay gibi kısa bir süre sonra öğrencilerin bu dersten büyük keyif alacaklarını kaydetti. Bülbül, “İnsanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar. Şimdi bakıyorsunuz karşınızda deyim yerindeyse kargacık, burgacık yazılar. Ama buradaki kargacık, burgacık meselesi baktığınız zaman toru topu bir ay. Bir ay sonra zaten tanımaya ve okumaya başlıyorsunuz. Okumaya başladıkça da keyifleniyorsunuz, bu işten zevk almaya başlıyorsunuz. Biz bunu her yıl yaşıyoruz. Her yıl bize yeni gelen 1. Sınıf öğrencilerimiz bu korkuyu yaşarlar. 1 ay sonra ise bu korkular tamamen biter ve yeni bir şeyler öğrenme heyecanını, keyfini yaşarlar” şeklinde konuştu.