(özel Haber) Öldüklerini Değil Terk Ettiklerini Zannediyorlar

Uzm. Psikiyatr Dr. Sıtkı Karaca, savaş mağduru çocuklardan kiminin annesinin kucağında, kiminin de ailesi öldüğü için yakınları tarafından sahiplenilerek sığındıkları ülkelerde bu kez psikolojik dünyaları ile mücadele ettiklerine dikkat çekti. Uzm. Dr. Karaca, “Ömür boyu o depresyondan çıkamayabiliyor. Örneğin babalarının öldüklerini değil kendilerini terk ettiklerini zannedebiliyorlar” dedi.
Ne etrafındaki yıkımlardan ne de ailelerindeki en acı ölümlerden haberdarlar. Bazılarının ise kabullenmek istemedikleri gerçekleri var. Onlar iç savaşın tırmandığı coğrafyaların en masum yüzleri olan çocuklar... Mezarsız ölümlerin ve yıkıma uğradıktan sonra harabeye dönüşen toprakların çocukları hakkında psikolojik dünyalarına ilişkin açıklamalarda bulunan Uzm. Psikiyatr Dr. Sıtkı Karaca, özellikle Türkiye’nin sığınmacılara kapı açan ülkelerin ilk sırada geldiğini hatırlatarak, çocuklarda doğuştan “güven” duygusu olduğunu söyledi. Psikiyatr Karaca, “Çocuklardaki yıkım daha büyük olur. Çünkü çocuğun ilk doğum anından itibaren ’güven duygusu’ dediğimiz bir duygusu vardır. Çocuk dünyanın çok korunaklı olduğunu, kendi istek ve arzularına göre insanların kendisine yardım edeceğini düşünür. Hatta hemen sıkıntı olsa, yere düşse annesinin koşacağını, babasının koşacağını, başka insanların ona yardım edip yarasını temizleyeceğine inanır. Çocuk, halk tabiriyle ’bir öpücükle acısının geçeceğine’ inanan bir varlıktır. Çok saf ve temizdirler. İşte o saf ve temizliği içinde şiddetle karşılaştığı zaman bütün hayal dünyası kırılıyor. Bir yönüyle o dokunulmazlığı, o güven duygusunu yok ederken bir de geleceğe yönelik bütün umut ve istekleri kayboluyor” ifadelerini kullandı.
“DEPRESYONDAN ÇIKAMAYABİLİYOR”
Savaşların kişilik bozukluklarına yol açtığına dikkat çeken Karaca, “Çocuk, savaş esnasında çok örseleniyor. Çocuklarda kişilik bozuklukları meydana geliyor. En azından ağır depresyon yaşıyor. Ömür boyu o depresyondan çıkamayabiliyor. Çoğu yersiz, yurtsuz olmanın sorununu yaşıyor. Çocuklarda mekanizma vardır. İlk önce olayları reddederler. Ama babası ölüyor, önce inkar etse bile sonra yüzleşiyor. O yüzleşme esnasında babasına karşı bir nefret duyabiliyor. Sanki ölen o değil, onu terk edip giden olarak değerlendiriyor. Çocuk bunları yaşıyor” diye konuştu.
ÇADIR KENTLERDEKİ SİLAHLI GÜVENLİK DURUMU
Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sığınmacılara kapılarını açan ülkelerin çadır kentlerde silahlı güvenlik güçlerinin olması durumunu da değerlendiren Karaca, şöyle devam etti:
“Belki bu durum öncelikle çocuklara izah edilebilir. Bunların yabancı olmadığı, düşman olmadığı, aslında bunların bizi koruduğu. Öncelikle bu verilebilirse çocuk, kendini daha emniyetli hisseder. Bu dezavantajdan ziyade avantaj olur. Çünkü bu insanlar zaten güven duygusu yok olduğu için göçüşe etmiş. Orada ’evet bizi koruyanlar var’ duygusu yaşarsa emniyet duygusu daha da gelişebilir. Tabi bunu belli konjonktürde kullanmak lazım. Silahın çözüm olmadığını da mutlaka çocuğa hissettirmek lazım. Mesela kılıç gibi, tabanca gibi veya makineli tüfek gibi oyunlardan ziyade daha çok takım oyunu dediğimiz voleyboldu, basketboldu, futboldu ya da geleneksel topluluk oyunları dediğimiz yakar top, saklambaç gibi çocukça oyunlar oynatmak lazım. El becerilerini geliştirici oyunlar bulmamız lazım. Zeka oyunları oynatmamız lazım. Ama şiddetten uzak bir yaşam sağlamamız gerekiyor. Çocuk çok çabuk uyum sağlar. Soruna da uyum sağlar, sorunsuzluğa da uyum sağlar. Burada bizim yapmamız gereken şu; adaptasyonu sağlıklı yapmamız lazım. Mesela çocuk normal oynadığı bir oyunu bir müddet sonra savaş oyununa döndürüverir veya kavgaya döndürür. Orada pedagog, psikologun veya başındaki kişinin hemen müdahil olup yanlış olduğunu anlatması lazım. Olay anında bizim çözümleyici davranışlarımız çocuğu olumlu davranışa daha çok itecektir. Daha çok onu olumlu davranışı pekiştirme yönünde yönlendirici olacaktır. Bu durum da önemlidir.”

Haberleri