Behçet hastalığının dünyada her yerde aynı sıklıkta görülmediğine dikkati çeken hastalığın Türkiye’den sonra, Akdeniz'in doğusunda yer alan ülkelerde, Ortadoğu'da sık görüldüğünü Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli açıkladı.
Behçet hastalığının 1937 yılında Hulusi Behçet tarafından tanımlanmış olan, nedeni bilinmeyen iltihaplı bir hastalık olduğunu belirterek; “Behçet hastalığı dünyada her yerde aynı sıklıkta görülmez. Hastalığın görülme sıklığının en yüksek olduğu bölge ülkemizdir ve her bin kişiden 1-4'ünde Behçet hastalığı olduğu saptanmıştır” dedi.
Hastalığın belirgin özelliklerinin ağız içi ve genital bölgede tekrarlayan ülserler, ciltte kırmızı, ağrılı şişlikler, sivilceler ve gözde kızarıklık ve bulanık görmeye yol açan atakları olduğunu ifade eden Ertenli, hastalığın diğer organ sistemlerini de tutabileceğini, bunlar arasında eklem, toplardamar ve atardamarlar, beyin ve bağırsak tutulumunun yer aldığını kaydetti.
Behçet hastalığını İpek Yolu hastalığı olarak isimlendiren araştırmacılar da vardır. Hastalığın dağılımındaki bu özelliğin iklim ya da bir başka coğrafi nedenden daha çok, bu bölgede yaşayan insanlarda belirli doku grubu antijenlerinin görülme sıklığı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir'' ifadesini kullandı.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
1. Ağızda tekrarlayan aftlar(yaralar): Bu belirti neredeyse her hastada bulunmaktadır. Hastaların yarısından çoğunda karşılaşılan ilk bulgudur. Yaralar küçük olmasına rağmen büyüyebilir. Süreç az ve orta derecede acılıdır, beslenme ihtiyaçlarını giderirken zorluk çıkartır. (Aft yaraları yuvarlak etrafı kırmızımsı içi beyaz olan genellikle küçük olan ağız mukozasında görülen geçici rahatsızlıklardır)
2. Cinsel organ yaraları: Erkek hastalarda daha çok peniste ve skrotumda (testis torbası) görülür ve iyileştikten sonra iz bırakır. Bayanlarda ise dış genital organlar etkilenir ve tıpkı ağızda çıkan yaralara benzer.
3. Deri tutulumu: Kişide ergenlik döneminden sonra görülenleri sivilceye benzer lezyonlardır. Ergenlik öncesi görülenler ise ciltten kabarık olarak oluşmuş, yapı olarak sert, kırmızı renkli ve bacakların üstlerinde görülen lezyonlardır.
4. Göz tutulumu: Çok ciddi bir durumdur bu nedenle hastalık çok önceden tespit edilmelidir. Sendrom kişide başladıktan üç yıl içinde gözler tutulma sürecine girebilir. Gözlerde alevlenme başlar ve bu istenmeyen durum kronik bir şekilde (devamlı) sürer. Gözler hem arkadan hem de ön taraftan tutulur ve yaşanan her tutulma gözde ağır bir etki oluşturarak, sonucu görme kaybına varabilen vahim bir tabloya çevirebilİr.
5. Eklem tutulumu: Birkaç hafta sürebilir. Bu etkinin kalıcı olduğu görülmemiştir. El, ayak bilekleri, diz ve dirsek eklemleri etkilenerek iltihaplanır.
6. Nörolojik tutulum: Küçük yaştaki hastalarda görülebilir. Sara nöbeti ve baş ağrısı bulguları dikkatle incelenmelidir.
7. Damar tutulumu: Bacakların üst kısmındaki (baldır kısmı) toplardamarlar şişer ve kişiye şiddetli ağrı biçiminde acılar yaşatır.
8. Gastrointestinal: Bağırsaklarda yaralar (ülserler) meydana gelir.
Teşhis ve tedavi nasıl yapılır ?
Behçet hastalığının anlaşılabilmesi için uygun görülen en iyi yöntem PATERJİ testinin uygulanmasıdır. Bu testte oluşturulan çözelti deri altına yardımcı araçlarla enjekte edilir yada başka yöntemlerle deri bir iğne yardımıyla delinir ve çözetli uygulanır. 1 yada 2 gün sonra eğer deri üzerinde kırmızı yada kızarık küçüklü büyüklü kabartılar oluşuyorsa veya oluşan kabarıklıklarda sivilcemsi bir gelişim gösteriyorsa sonuç pozitif (hastalığın olması durumu) olarak değerlendirilir.
Tedavi süreci hastanın durumuna göre işler. Alanında uzman olan hekim yada hekimler, hastalığın tehdit düzeyine ulaşmadığına kanaat getirirlerse eklemleri korumak yada var olan sıkıntıyı iyileştirmek için Kolşisin adı verilen ilaç ve benzerlerini kullanabilirler. Eğer hastalık vücuttaki önemli organları etkiliyorsa yüksek dozda kortizon, azatioprin ve siklosiporin gibi ilaçlar ve benzerleri hastaya verilerek kişinin iyileşmesi için hertürlü yöntem denenir.