Bilecik Özel Diyaliz Merkezi sorumlu Dr. Veli Uğurlu, şeker hastalığının kontrol altına alınmadığında en çok böbrekleri etkilediğini, hastanın sonunda diyaliz makinesine bağlanarak yaşamını sürdürmek zorunda kaldığını belirtti.
Dr. Uğurlu, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, midenin arka kısmında pankreas adında bir bezin kan şekerini düzenleyen hormonlar salgıladığını, bu hormonlardan birinin de insülin olduğunu anlattı. İnsülinin salgılanamaması ya da etkisiz kalması sonucu hücrenin enerjisini karşılamak gibi çok önemli bir görevi olan şekerin hücreye giremediğini belirten Dr. Veli Uğrulu, "Hücreye giremeyen bu şeker kanda birikir. Kanda normal bulunması gereken miktardan daha fazla bulunur. Bu da bütün hücrelere zarar verir. Çünkü fazla şeker vücutta zehir gibidir. Şeker hastalığı aileden gelen (kalıtsal) ve çevresel faktörlere bağlanmaktadır" dedi.
Diyaliz tedavisi gören böbrek hastalıklarında birinci nedenin diyabet olduğunu anlatar Dr. Veli Uğurlu, "Her üç son dönem böbrek hastalığından biri diyabetten kaynaklanmaktadır. Şeker hastalığının böbreği bozmasına ‘diyabetik nefropati’ denir. Diyabet, temel olarak vücutta damar yapısını bozan bir hastalıktır. Böbrekler de damarlardan, özellikle de kılcal damarlardan oluşmuştur. Bu nedenle diyabetten en fazla etkilenen organların başında böbrekler gelir" diye belirtti.
ŞEKER HASTALIĞININ BELİRTİLERİ
Dr. Veli Uğurlu, şeker hastalığının, çok fazla su içme ve içme isteği, iştahın açılması ve fazla yemek yeme, çok sık idrara çıkmak ve geceleri bunun için sık sık uyanmak, ciltte kuruma, sürekli halsizlik ve yorgunluk, çabuk yorulmak, yaraların geç iyileşmesi, bazen bulanık görmek gibi belirtileri olduğunu anlattı.
İKİ TİP ŞEKER HASTALIĞI VARDIR
Şekerin, içinde dolaştığı damarlara zarar verdiğini, başta kalp, beyin, böbrek gibi hayati işlev gören organlarda olmak üzere, ayaklarda ve gözlerde tahribat ve sorun meydana getirdiğini anlatan Dr. Uğurlu, "Şeker (glukoz) miktarı çok arttığında idrarla şeker kaybı da fazla olur. Oluşan idrar miktarı artar. Damarlarda hasar sonucu yeterli miktarda kan dokulara gidemezse kalp krizi, felç, böbrek hastalıkları, körlük, uzuvlarımızda kangren, görme bozukluğu riski artar. Ayrıca bu damarlardaki hasar sonucu damar tıkanıklığı, böbreklerdeki hasar sonucu da hipertansiyon meydana gelir. Şeker kullanılamadığı için vücut, yağları ve proteinleri kullanmaya başlayacaktır. Bu yüzden hem kilo kaybı hem de vücutta asit fazlalığı ortaya çıkar ve hasta, ölümle sonuçlanabilecek şeker komasına girebilir. Genel olarak iki tip şeker hastalığı(diabet) vardır. Bu sınıflama nedenlerine ve başlangıç yaşına göre yapılır. Tanı için idrar ve kanda çeşitli kimyasal testler yapılır. Sağlıklı bir kişide idrarla şeker kaybı fark edilemeyecek düzeyde iken şeker hastalarında bu miktar fazladır ve hastalığın şiddetine göre değişir. Açlık kan şekeri düzeyi normalde 126 mg/dl nin altında olmalıdır. Bunun üzerindeki değerler şeker hastalığında tanı konulması için önemlidir. Bununla birlikte günün herhangi bir zamanında yapılan şeker ölçümü 200 mg/dl nin üzerinde ise kişi şeker hastasıdır” diye konuştu.