Fenerbahçe'nin Roma ile oynadığı maçta Salih Uçan’ı görenler gözlerine inanamadı. Bizim cılız Salih, kısa bir sürede NBA pivotları gibi kas yapmıştı. Salih, bir spor dergisine verdiği röportajda kaslarıyla ilgili ipuçları verirken, Türkiye ile İtalya arasındaki antrenman farkını da gözler önüne serdi. İşte Salih Uçan’ın doyumsuz röportajı:,
Roma’ya transfer olacağını öğrendiğin anda ne yaptın? Kulüple ilgili, Roma’yla ilgili neleri araştırdın?
Çizmeyi biliyordum! İtalya deyince aklıma ilk gelen şey oydu. Bir de gelmeden önce Emre Belözoğlu’nun başını çok ağrıttım. Her konuda ondan tavsiye almaya çalıştım. Bana “Onlardan biri gibi ol, onlardan biri gibi yaşa; onları iyi izle, neler yaptıklarına bak ve yap” dedi.
İtalyanlarla ilgili neler düşünüyorsun? Türkleri Avrupa’da en çok İspanyollara ve İtalyanlara benzetirler. Sence de öyle mi?
Çok sıcakkanlılar. Beni İtalyan sanıyorlar, ne dediklerini anlamadığımı görünce biraz şaşırıp yine İtalyanca konuşmaya devam ediyorlar! Yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hepsini çok sevdim. Sokakta benimle fotoğraf çektirmek istediklerinde çok yaklaşmıyorlar, uzun uzun rica ediyorlar. Roma taraftarları da takımına çok bağlı, Türkiye’deki koyu taraftarlardan hiçbir farkları yok.
Seni hemen tanıdılar mı?
Evet, saçlarım sağ olsun!
Kulübe geldiğinde sorduğun ilk sorular ne olmuştu? Hangi futbolcularla iyi anlaşıyorsun?
Yurt dışında oynamayı hep merak ederdim. Avrupa’ya gençken transfer olan nadir futbolculardan biri oldum. Heyecanlıydım, ilk antrenmanımı bekliyordum. Takım arkadaşlarımı gördüm, Totti’yi gördüm. En çok onu merak ediyordum. Nasıl biri, nasıl görünüyor, bana nasıl davranacak… İlk antrenmandan önce tanıştım, hepsi çok eğlenceli, güler yüzlü insanlar. Pjanic ve Urby Emanuelson’la aram çok iyi.
Dil konusunda sorun yaşıyor musun?
İlk antrenmanda hocamız sadece İtalyanca konuşuyordu, tercümanım daha gelmemişti. Ben de anlamadığım için üzülüyordum. Sonra Urby yanıma geldi, bana İngilizce çeviri yaptı. Çok rahatlamıştım.
Totti’den neler öğrenmek istiyorsun?
Beni gözlemlemesini isteyeceğim. 20 yıldan fazla zamandır burada, ben de iki sene burada kalacağım. İki sene sonunda Roma’ya 11 milyon euro ödettirmek istiyorum. Maçlarda daha hızlı mı oynamalıyım, nerelere koşu yapmalıyım… Hepsini soracağım daha.
Takımın yaş ortalamasının düşük olması, yaşına yakın çok oyuncunun olması seni rahatlattı mı?
Tabii ki. Kafa dengi çok insan var. 22 yaşın altında sekiz, 24 yaşın altında beş futbolcu kadroda. Takım genç. Gençler birbirini anlar.
Onlarla konuşabileceğiniz ortak konularınız var mı? Ortak müzikler, filmler…
Daha çok bulamadık.
Sana neler soruyorlar?
Hepsi İstanbul’u biliyor. Çoğu gitmiş, beğenmiş. Türk kızlarını soruyorlar en çok, güzel olup olmadığınızı soruyorlar! Türk yemeklerini soruyorlar bir de. Mesela bizim ikinci kaleci benden baklava istedi. Fenerbahçe’yle oynayacağımız hazırlık maçından önce Alper Potuk’u aradım. O da gelirken yanında kocaman bir tepsi baklava getirdi. Aziz Yıldırım onu kucağında baklava tepsisiyle görünce kızmış. O da “Salih’e götürüyorum” demiş. Başkan maçtan önce yanıma gelip “Bu ne oğlum? Burada aklına baklava mı geliyor? Yapma böyle şeyler!” dedi.
Yanına gelenlerden kendin için ne istiyorsun?
Sağ olsun herkes soruyor ama aklıma bir şey gelmiyor. Annemle babam da yanıma gelecek zaten, şimdi onu ayarlamaya çalışıyorum. Şu anda turist olarak sadece 30 günlüğüne gelebiliyorlar. Sezon sonuna doğru üç ay yanımda kalacaklar.
Kendini güçlendirmek için neler yapıyorsun?
Fiziğim ince ama güçsüz bir oyuncu değilim. Sadece iskeletim, kemiklerim ince. Bunu da geliştiriyorum zaten. Burada çok fazla hoca var, sahada altı hoca oluyor. Onlar içeri girmeden fitness’a gidiyoruz, altı hoca da orada oluyor. Her gün herkesle tek tek ilgileniyorlar. Biri geliyor bileklerime çalışıyoruz, biri geliyor üst çalışıyoruz; sadece karın kası yaptıran bir hoca var mesela. Ben de şaşırdım. Farklı aletler var bir de. Artık ne işe yaradıklarını anlıyorum.
Kurcalaya kurcalaya çözdün herhalde…
Aynen! Mesela BucaGenç Akademi Türkiye’nin en iyi altyapılarından biriydi ama Fenerbahçe’deki aletler orada yoktu. Burada gördüklerim de Fenerbahçe’de yoktu.
Hocaların seninle ilgilenirken en çok hangi konu üzerinde duruyorlar?
Genel. “Salih senin bacakların çok kuvvetsiz, gel seninle bacak çalışalım” diye bir şey olmadı. Bacak, kalça, kol kası, göğüs kası… Ne ararsan!
Sahada senden özel olarak istedikleri bir şeyler yok mu?
Antrenmanlar zaten çok fena! Mesela Türkiye’de bir maçı kazanmışsan bir gün sonra eğlence antrenmanı olur, biraz lay lay lom’dur. Neşeli, hafif bir idman olur. Burada da öyle bir idman oluyor ama tempo o kadar yüksek ki! Koşu, koşu, koşu, pas, kuvvet, pas!
Antrenman bittikten sonra “Bu neydi ya!” dediğin oldu mu hiç?
Oldu. Inter maçından önce bir idman yaptık, söyleseler inanmazdım. Deli gibi koştuk. Herkes çok yoruldu, ben bittim! Düdüğü bekliyorum artık. Düdük çalınca otobüse bindik, otele gideceğiz sanıyorum. Bir baktım otobüsü fitness’ın önüne çektiler! Kimsenin yürümeye bile mecali kalmamış. Yine yıkılmadım ama basit hareketler yaparız diye bekliyorum. Bize bir antrenman yaptırdılar görmeni isterdim! Kocaman boks çuvalları var ya hani. Onlardan 10 tane yan yana, hepsine var güçleriyle vuruyorlar, sen de koşarak gelip omzunla vuruyorsun ama o kadar kuvvetli bir şey ki o. Hepsine sırayla vurmazsan çuval gelip sana vuruyor!
Daha önce Avrupa’da oynayan Türk futbolcular hep özgürlükleriyle mutlu olduklarını anlatıyorlar. Sanki Türkiye’de cam bir fanusun içinde yaşıyormuşsunuz da Avrupa’da ondan kurtuluyormuşsunuz gibi. Sen de bunu hissettin mi?
Tabii ki. Türkiye’de kulüplerden sürekli uyarılar alırsın: Çok fazla gezme, çok fazla konuşma, çok fazla görünme, kaybol! Burada bir hoca geldi yanıma, “Evini tuttun mu, bahçıvanın var mı, evini kim temizleyecek, araban var mı, arabanı kendin mi kullanacaksın, nerede yemek yiyeceksin, arkadaşlarınla nerede dans edeceksin, eğlenmek için nerelere gideceksin, Roma’da nereleri görmek istiyorsun…” gibi 40 tane soru sordu, notlar aldı ve “Bunların hepsinde sana yardımcı olacağım” dedi. Gözlerim kocaman oldu, şöyle bir nefes aldım. “Yeni bir dünyadayım artık” dedim. Bunun karşılığında benden istedikleri tek şey var diye düşündüm. Kendimi borçlu hissediyorum. Transferimle bu borcu ödeyeceğim.
Seninle BucaGenç Akademi’de konuştuğumuzda “Avrupa’da oynamayı hak etmeye çalışıyorum. Tek hayalim bu” demiştin. Futbola dair hayal kurmaya ne zaman başladın?
Futbola okulla birlikte başlamıştım ama ondan önce de dört yaşımdan itibaren sokakta futbol oynamaya başlamıştım. Bugün gibi hatırlıyorum, bütün komşuların kapısını tek tek çalıyordum, “Şu abi okuldan geldi mi?”, “Bu abi evde mi?” diyordum.
Sana “Git buradan! Bizim çocuğu da ayartıyorsun, ders çalışacak o” diyenler oluyor muydu?
Bir tane sinsi bir teyze vardı, beni bazen kovalıyordu. Babamın kafasını da futbol, futbol diye şişiriyordum. O da beni okula başladığım yaz Marmarisspor’un spor okuluna götürdü. 9 yaşımda lisansım çıktı. Mahalleden adam toplamama gerek kalmadı. Her gece yatmadan önce dua ediyordum, “Allah’ım inşallah büyük kulüplerde oynarım, inşallah sponsorlarım olur, inşallah yıldız bir oyuncu olurum” diyordum. 9 yaşımdaydım o zaman. Her gece aynı dua!
Marmaris gibi bir ilçeden çıkarak bunu nasıl yapmayı düşünüyordun?
Marmaris’in tatil yerlerini, sahillerini düşünmezsen şehir merkezi gerçekten çok küçük. En fazla 25 bin kişilik nüfusu vardır. Özellikle kışın insanlar çekilince daha da küçükmüş gibi olur. Ben Marmarisspor’da oynamaya başladığımda takım 2 Lig B Kategorisi’ndeydi. “Marmaris’ten kim çıktı da büyük takımlarda oynadı?” diye sorsalar bir şey söyleyemiyordun.
Sen nasıl çıktın peki?
10 yaşımdayken Marmaris’te Geleceğin Yıldızları turnuvası oldu. Fenerbahçe, Beşiktaş, Gençlerbirliği, Bursaspor gibi takımlar geliyordu. Ben de orada oynuyordum. Fenerbahçeli, Beşiktaşlı futbolculara bakıp “Keşke ben de İstanbul’da doğsaydım da ben de onların arasında olsaydım; o zaman büyük bir futbolcu olmam kolay olurdu” diyordum. Marmaris’ten İstanbul’a gitmek çok uçuk geliyordu bana. Bir gün Marmarisspor’da antrenman yaparken antrenörümüz gelip, “Can arkadaşınız milli takıma seçildi” dedi. O kadar garip gelmişti ki bana, uzaya çıkacaklar gibi bir şey düşünmüştüm! Ondan daha ötesi yok! O zaman13 yaşımdaydım. Marmaris’ten milli takımla kim bilir nerelere gidecekler diyordum. Bizim takım tur atlasa ancak Aydın’a gidiyordu! Bütün Marmaris bölgesi kaptanlık yaptığım için beni tanıyordu ama milli takıma filan seçilmemiştim.
Şansın ne zaman döndü? Aydın’dan ötesini görmek için ilk fırsatın ne oldu?
Uşak’a gitmiştik bir turnuva için, Bucaspor beni orada görüp beğenmişti. Şimdi çocukluk arkadaşlarımla konuşuyoruz, gülüyoruz. Eskileri hatırlıyoruz bazen. Teneffüslerde beton bahçede maç yapardık, oradan çıkıp Marmarisspor’a giderdik. Bizden yaşça büyükler benim için hep “Bu çocuk çok iyi” derdi.
Ama “Avrupa’da futbol oynayacak kadar iyi” demiyorlardır herhalde…
Onlar o kadarını düşünmüyorlardı ama ben düşünüyorum. Kendime güveniyordum.
Güven konusunun senin için çok önemli olduğunu biliyorum. Kendine güvenilmediğini hissettiğin anda tepki gösterebiliyorsun. Burada durum nasıl?
Burada başından itibaren bana güvenildiğini hissettim. Geçen sene Fenerbahçe’de doğru düzgün oynamadım, ilk 11’e girdiğimde sezonun 28’inci haftası oynanıyordu. Oynadığım maçlarda da en fazla 50 dakika oynadım. 17-18 maçta oynadım ama çok kötü bir sezon geçti diyemem. Oynadığım maçların çoğunda asist yaparak, pozisyon yaratarak kendimi hissettirmiştim. AS Roma’nın sportif direktörü Walter Sabatini o dönem çılgın gibi beni istemeye başladı. Devre arasında istediler, kulüp 10 milyon euro istedi, “Hemen veriyoruz” dediler, sonra başkan “Biz şampiyon olmak istiyoruz, bu kulüpten kimse bir yere gidemez” dedi. Lig bittiğinde de 15 milyon euro istediler, Roma yine de benden vazgeçmedi.
Pazarlıklar sürerken olmayacağından korktun mu?
Birkaç kere tereddüttüm olmuştu ama çok isteyince gerçek oluyor.
Bundan sonrası için neyi çok istiyorsun? Roma’da her gece uyurken ne için dua ediyorsun?
Roma benim için yeni bir başlangıç, yeni bir dil, yeni bir şehir, yeni bir hayat… Fenerbahçe’ye ilk geldiğim sezonda, 18 yaşımdayken Aykut hoca beni iki maçta oynattı. Zaten Fenerbahçe tarihinde öyle bir şey çok yoktu. Yine de formayı çekip çıkarmıştım, yoksa hiç oynamayabilirdim. Burada da şimdi benim mevkiimde çok iyi oyuncular var. Onların arasından kendimi, kuvvetimi, aklımı gösterip formayı almak istiyorum. İki senenin sonunda değil, belki de bu senenin sonunda Roma’ya anlaşmamızda yazan 11 milyon euro’yu ödetmek istiyorum. En büyük hedefim bu.
Şunu yapmasaydım hayallerim gerçekleşmezdi diyebileceğin ne var?
Bucaspor’da U-15’te oynadım, U-16’ya çıktığımda kendimi biraz daha üst seviyede görüyordum. U-16’da oynarken U-18’in antrenmanını izliyordum. O günü hiç unutmam: Yan sahamızda U-18 takımı antrenman yapıyor, bizim antrenman da o sırada devam ediyor. Bizimkiler çalışırken ben tellerin yanına gittim, ellerimle telleri tutup kafamı tellere dayadım, diğer tarafı izliyorum. Bizim takımın antrenörü beni görünce çok kızdı “Ne yapıyorsun!” dedi. Sonra da “Orada mı oynamak istiyorsun sen?” dedi. “Evet, orada oynamak istiyorum” dedim. “Tamam, şimdi antrenmanına dön, konuşacağım bunu” dedi. Genel koordinatör Zafer Bilgetay’la konuştu, o da sağ olsun beni gönderdi.
Onların arasında nasıl oldun?
Bir kademe atlamış oldum. O takımla birlikte bir turnuva için Antalya’ya gittiğimizde ilk 11’de takımın kaptanıydım. Türkiye 3’üncüsü olduk, ben de özel olarak Fair Play ödülü aldım. Oradan dönüp A2’de oynamaya başladığımda Bucaspor Süper Lig’e çıkmıştı. Takımın başına Bülent Uygun gelmişti, A2’yle A takım arasında bir maç yaptırdı. O maç sırasında ben U-17 milli takımıyla İzlanda’ya gitmiştim. Belki de o maçta olsam Bucaspor’la birlikte Süper Lig’de oynayacaktım. Tam buna üzülürken 8’inci haftada Bülent Uygun’un yerine Samet Aybaba geldi. Yani hayatta hep benim için şanslar oldu.
Samet Aybaba seni nasıl gördü? Maçlarınızı izler miydi?
Kendisi izlemezdi ama bizim Bursa’daki bir maçımıza yardımcısını göndermişti. Ben de o gün Bursa’da bir top oynadım, herkes çok beğendi. Gol de atmıştım. Maç daha bitmeden Samet hocayı arayıp “Salih diye çok yetenekli bir çocuk var” demişler. Benim haberim yoktu bunlardan. Döner dönmez Samet hoca beni A takıma aldı. Mutluluktan uçuyordum!
Daha Bucaspor’dan ayrılmadan yurt dışından transfer teklifleri almaya başlamıştın. O zaman neden gitmedin?
Bucaspor’da oynarken beni Rubin Kazan istemişti. Scout’ları beni izlemek için milli maçlarımızdan birine gelmişti. Maçtan sonra Tomas yanıma gelip, “Sen nasıl istiyorsan öyle olacak” demişti. “İstersen bizimle anlaştıktan sonra Bucaspor’da bir sene daha devam et, istersen hemen gel” demişti. Sonra Eskişehirspor istemişti, Ersun Yanal hocaydı, Trabzonspor ve Fenerbahçe istemişti. Bütün teklifler geldiğinde fikrimi sordular ve ben çok net bir şekilde “Fenerbahçe’yi istiyorum dedim. O zaman Fenerbahçe’de hemen yapamam, Eskişehir’e gideyim diyebilirdim, doğrudan yurt dışına çıkmak için Rubin Kazan’da diretebilirdim, yapmadım.
Neden?
Aykut Kocaman’a güvendim, inandım. O da hiçbir zaman beni zor durumda bırakmadı.
Buradaki hocan senden neler istedi?
Birebir oturup konuştuk ama bana hiç “Sen şöyle bir oyuncusun, ben de senden şunu istiyorum” demedi. Sadece sahanın içinde uyarıları oluyor. “Salih burada önde basmalısın” diyor mesela.
Nasıl bir durumda?
“Rakip takım zor duruma düştüğü anda, hata yapabileceklerini hissettiğin anda önündeki ilk oyuncuyu baskı altına al” diyor. Tempo çok yüksek, ben de ayak uydurmaya çalışıyorum, benimle ilgili bu konuda da bir sıkıntı yok. Yerim gayet iyi, hoca beni tam istediğim yerde oynatıyor; hem defans hem hücum, ben o aradayım, 8 numarada.
Şehri nasıl buldun? Roma’yı beğendin mi?
Roma başlı başına bir ülke gibi. Her yerinde tarih var. Buraya geldiğimden beri bir günlük bir iznim oldu. O arada Vatikan’a gittim. Kesinlikle çok etkileyiciydi. Şehri de şöyle bir gezdim ama Kolezyum’a filan girecek vaktim olmadı.
Burada tesislerde kalan futbolcular var mı?
Yok. Fenerbahçe’deyken tesislerde kalıyordum ama alışmıştım. 9 yaşımda ailemden ayrılmaya başladım. Okul takımıyla birlikte Marmaris’ten Aydın’a, Denizli’ye, İzmir’e filan gidiyorduk, yani hep civar iller. İlk defa 9 yaşımda Aydın’a maça gittiğimizde annemden ayrıldığım için ağlamıştım. Zamanla alıştım, 14 yaşımda İzmir’de yalnız yaşamaya başladım. Yalnız dediğim BucaGenç Akademi’nin tesislerinde kalıyordum. Sonra kulübün yöneticilerinden Murat Dizdar’a “Olmuyor, ailemi yılda iki kere görüyorum” diye söyledim. O da önce beni evine aldı, sonra annemin babamın yanıma gelmesi için yardımcı oldu. A takıma yükseldiğimde ailem Buca’ya geldi ama çoğunlukla tesislerde kaldım. Fenerbahçe’de de iki sene tesiste kaldım. Tesiste kalmak bana daha kolay geliyordu. Antrenmandan çıktığım gibi dinlenmeye çekiliyordum. Kafam dağılmamış oluyordu.
Sürekli takımla birlikte olmak, sürekli futbol düşünmek iyi bir şey mi?
Bazen çok fazla oluyor, evet. Evde kalmak ayrıcalık gibi. Burada döşemek zor olmasın diye eşyalı bir ev tuttum, tek eksiği resim çerçeveleri. Sevdiklerimin fotoğraflarını koyacağım. Sadece oyun oynamak için bir bilgisayar aldım; eskiden Counter oynardım, ondan sıkıldım, Call of Duty, Arma, Battlefield oynuyorum. Televizyonuma Türk kanallarını yükleteceğim, belki ona da biraz bakarım.
İtalyanca konusunda ne durumdasın? Özel ders alıyor musun?
Şimdilik ufak tefek şeyleri öğrendim. Çabuk öğrenebilirim diye düşünüyorum. Hocanın söylediklerini unutmuyorum, sonra yapılanlardan da ne demek istediğini anlıyorum. Böyle böyle biraz oturdu. Öğretmenle derslere de başladım.