Türkülerle Bir Ömür

Türk Halk Müziği Sanatçısı ve aynı anda akademisyen olan Prof.Dr. Erol Parlak, şimdiye kadar sadece üstatların, bireysel eserlerini kendi perspektifiyle yorumlayarak sunmaya çalıştığını belirterek, "Özellikle Neşet Ertaş, hayattayken hiçbir şekilde türkü yapmaya kalkışmadım” dedi.
Türk Halk Müziği Sanatçısı ve aynı anda akademisyenlik görevini de yürüten Erol Parlak, Türk Halk Müziği’nin tarihi, bugünü ve Neşet Ertaş ile ilgili birçok açıklamada bulundu.
15. albümü "Pervaneyim Yar"ı çıkartan Parlak, “Daha önceleri hep bir yorumcu olarak albüm yaptım. Yani coğrafyamızın anonim eserlerini ve üstatlarımızın bireysel eserlerini kendi perspektifimden yorumlayarak sunmaya çalıştım. ‘Pervaneyim Yar’ın tamamı 14 eserden oluşuyor ve tamamının söz ve müziği bana ait olduğu bir albüm oldu. Bunun da nedeni artık hem yaş hem de birikim olarak belli bir yere geldim. Aslında içimden bir şeyler geliyordu ama bugüne kadar üstatlarımızın eserlerini gördükçe hep “bir de sana gerek yok, yorumcu olarak kal” diyerek bastırıyordum. Ancak, bir süre sonra büyük üstatlarımız birer birer aramızdan ayrıldılar ve böylelikle üretim durma noktasına geldi. Üretimin devam etmesi gerekiyordu. Artık yaşım belli bir yerde ve benim de kendi penceremden gördüğüm doğruları ve yanlışları, bunca yıllık birikimimi bireysel üretimlerime yansıtmam gerekiyordu. Bu nedenle böyle bir albüm çalışması yaptım, böylelikle 50. Yaşıma özel bir albüm oldu” dedi.
“ÜRETİMLER ÇOK AZALDI”
Erol Parlak, günümüz müziklerinin üretiliş amaçları hakkında ise, “çağımızda üretim tüketim ilişkileri çok değişti. Artık üreten insan profili çok azaldı. Oysaki hayatın özü üretim, doğa sürekli kendisini üretiyor, insanda kendisini sürekli üreten bir canlı ama özelliğinden neredeyse koptu. Sanat alanında da durum böyle, daha çok tüketen insan profilivar ve neredeyse kimse artık bir şeylere kafa yormak istemiyor; var olanı tüketmek gibi bir kolaycılık var. Üretimler çok azaldı olanlarında profili daha çok ticari bir niteliğe büründü. Günün ticari değerleri neyse veya müzikteki ticari mekanizma neleri topluma veriyorsa, insanlar var olabilmek adına o yönde üretime başladılar. Oysaki sanat, hayatın tamamını kapsıyor. Biz, çok büyük, çok değerli, çok zengin bir coğrafyanın çocuklarıyız. Geleneksel sanatımızın içinde tarih var, dil var, sosyoloji var, edebiyat var. Üretimlerin bunları kapsayacak bir tavırda olması gerekir. Bakıldığında bugüne kadar gelen en değerli ürünlerin hep bu perspektifte olduğu görülecektedir. Bende bu yolda olma çabasındayım, ancak, bir yandan da yaşadığımız çağı gözeten bir şekilde geleneği sürdürmeye çalışmaktayım” açıklamasında bulundu.
“NEŞET USTA HAYATTAYKEN TÜRKÜ YAPMAYA KALKIŞMADIM”
Türk Halk Müziği Sanatçısı Erol Parlak, “40’lı yaşlardan itibaren yavaş yavaş kemâlet çağı başlar ve insanların 50 yaşına doğru duygular, düşünceler ve fikirleri tamamen oturmuştur. Dünyaya dair yaşanılan her şeye dair görgünüz bilginiz, sezginiz oturmuştur ve bunlardan birer fikir çıkartırsınız, insanlığa daha net daha doğru şeyler aktarabilirsiniz. Ben de 50 yaşına doğru bu yönümün daha da geliştiğini gördüm. Özellikle Neşet Usta hayattayken hiçbir şekilde türkü yapmaya kalkışmadım. Çok eskiden yaptığım ve bir hayli meşhur olan birkaç eser ürettimse de onlara sahip bile çıkmadım. Ancak Neşet usta vefat ettikten sonra ‘ben de türkü havalandırmalıyım” diye kendimce bir manevi icazet hali ile hareket ettim” ifadelerini kullandı.
“ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK”
“Neşet ustanın sanat perspektifimde, ruhumda ve yaşam algımda çizgileri çok derindir” diyerek usta sanatçının ülkeye ve kendisine kazandırdığı değerlerin altını çizen Parlak, “Biz Neşet ustayı dinleyerek, aslında çok zengin bilgiler elde ettik. Onun sanat tavrıyla, sanat düşüncesiyle ortaya koyduğuzengin gönül mirasıyla birbirinden değerli eserleriyle sanatın gerçekte ne olduğu, ne olması gerektiğine dair çok şey öğrendik. Ben ondan sadece sanatı değil, yaşamı neresinden kavramam gerektiğini, nasıl algılamam gerektiğini öğrendim.Bu yüzden Neşet Usta benim hayatımda çok ayrı bir yerde durur” dedi.
“PERVANE MAHLASINI KULLANMAYI TERCİH ETTİM”
Erol Parlak, albümü hakkında ise, “Albümün ismi ’Pervaneyim Yar.’ Benim 1998 yılında yapmış olduğum bir albüm vardı onun ismi “Pervane” idi malum Pervane ışığının etrafında dönen, sonunda ışığın cazibesine dayanamayarak kendini ışığa atıp yanarak ölen canlıyı anlatır. Pervane bu yönüyle tasavvufta, edebiyatta aşkın en güçlü simgelerinden birisidir. Ben üstatların, toprağımızın güzel ürünlerine hep pervane olmuştum. Sonrasında şiirler yazmaya başlayıp mahlas konusunu düşündüğümde “Pervane”nin beni yansıtabilecek bir mahlas olduğuna karar verdim. Pervane mahlasıyla tamamen halk şiiri formunda ve mantık örgüsünde şiirler yazmaya ve onları havalandırmaya çalışıyorum. “Pervaneyim Yar” albümünde 14 eser var. Bunların içerisinde türküler, deyişler, nefesler, oyun havaları var. Eserlerin tümünün söz ve müziği bana ait. Bu albümde Etnika müzik ilemüzisyen Prodüktör Serdar Deli ile çalıştık. İki değerli öğrencimden Sinan Ayyıldız ve Güven Türkmen ile düzenlemeleri yaptık. Birçok sanatçı arkadaşımız destek verdi.
Ses-saz sanatçısı ve aynı zamanda akademisyen olan Erol Parlak, en son çıkan albümünde kullanılan enstrümanlarhakkında, “Benim kendi enstrümanım Bağlama olduğu ve çalıp söyleme etrafında biçimlendiği için albüm mızraplı ve Şelpe Bağlama ağırlıklı oldu. Bunun yanında vurmalı, nefesli, yaylı çalgılar ailesinde birçok enstrümana yer verdik. Kimi eserlerde Balaban, Zurna, Klasik kemençe kullandık. İki eserde de senfonik orkestrasyon kullandık. Bu kapsamda keman, Viola, Trompet, Obua, Fagot gibi enstrümanlardanyararlandık. Yine sanatçı arkadaşlarımız ve öğrencilerimizden oluşan bir Koro da oldu” dedi.
Parlak, üretim konusundaki sıkıntının çağın sorunu olduğuna değinerek, “Artık küresel kapitalizm üretmeyi değil de tüketmeyi dayatıyor dünyaya. Belli merkezlerde üretilen, tüm dünyada tüketilen kâr marjı yüksek bir anlayış bu. Hâl böyle olunca da sanat içinde durum aynı gelişiyor. Oysaki var olmanın özü üretmekten geçiyor. Herkes üretmeli. Sadece tüketici olunca düşünsel özgürlüğünüzü kaybediyorsunuz önce. Ne olursa olsun üretmek lazım. Biz çok derin bir tarihin ve önemli bir zenginliğin sahibi çok değerli bir coğrafyanın çocuklarıyız. Yapabileceğimiz o kadar kıymetli şeyler var ki elimizde, hele müzik adına dünyanın en zengin coğrafyasındayız. Bu yönüyle az ya da çok üretimden kopmadan, kimliğimizi, kişiliğimizi yansıtan eserler vermeliyiz diye düşünüyorum” açıklamasında bulundu.
GENÇLERİN, HALK MÜZİĞİNE OLAN BAKIŞ AÇISI
Erol Parlak, “Gençler dış etkilere en açık grup durumunda” diyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Kişiliği, beğenileri tam biçimlenmediği için dış yönlendirmelere açık oluyorlar ister istemez. Günümüzde gençlerin birçoğu yabancı kültürlerin etkisindeler. Ben burada gençleri suçlu bulmuyorum. Öyle bir kuşatılmışlık var ki kitle iletişim araçlarının tümünde hatta bindiğimiz vapurdan gittiğimiz alışveriş merkezlerine, telefonumuzdan bilgisayarlarımıza kadar çevremizde çok ustaca yapılmakta olan bir algı yönetimi ile karşı karşıyayız ve bunun içinde sürekli yabancı kültürle adeta bombardıman ediliyoruz. Çağdaşlığa bambaşka bir anlam verilmiş durumda. Çağdaşlık bugün için Amerika kıtasında üretilmiş müzikleri dinlemekle eşdeğer olabiliyor. Oysaki bizim türkülerimizin yaşı Amerika devletinin yaşının onlarca misli kadar. Hal böyle olunca gençleri ben çok kınamıyorum. Mecburen ister istemez belli şeylere kapılabiliyorlar. Medya da ise sanki bütün gençlik bu haldeymiş gibi gösteriliyor. Oysaki ne istediğini bilen çok büyük oranda bir gençliğimiz de var. Bana göre gücümüz de buradan geliyor. Birçok ülke çözülmesine rağmen biz hala direniyoruz çünkü çok güçlü bir altyapımız var. Gençlerimizde yavaş yavaş aydınlanıyor. Kendi ülkesinin değerlerindensoyutlanan gençlik de yavaş yavaş aydınlanıyor. Ben gençlere inanıyorum. Onlarla yan yanayım. Gençleri kaybettik diye bir şeye inanmıyorum. Kaybettiğimiz gençlere günden güne misliyle aydın gençler eklendiğini de biliyorum. Ben gençleri seviyorum ve ayrı bir değer görüyorum onlarda” diye konuştu.
Avrupa’da birçok turne yaptıklarını ifade eden Parlak, “Ben sürekli bunların içerisindeyim. Uluslararası birçok konsere katıldım katılmaya da devam ediyorum. Akademik kimliğimiz dolayısıyla birçok sempozyuma çağrılıyoruz bunların içerisinde konserler de isteniyor bizden. Özellikle Almanya’dan bu yönde yoğun istek geliyor” dedi.

Haberleri