Çok Lezzetli Gıdalardan Uzak Durulmalı

Çok Lezzetli Gıdalardan Uzak Durulmalı

Antalya’da düzenlenen Gastroenteroloji Kongresi’nde konuşan Prof. Dr. Hakan Şentürk, "Kafa karıştıran spekülatif diyetlere itibar etmeyin, kendi kendinizin doktoru olun. Acıkınca yemek yiyin, çok lezzetli gıdalardan uzak durun" dedi.
Türk Gastroenteroloji Derneği(TGD) tarafından düzenlenen Uluslararası Katılımlı 31. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi, Antalya’nın Belek turizm merkezindeki Titanic Deluxe Otel’de gerçekleştirildi. 1048 doktor, hemşire, teknisyen ve öğrencinin katıldığı kongrede 40’ıncı yıl kongresi de düzenlendi. Kongrede Karaciğer Araştırmaları Derneği, Motilite Derneği, İnflamatuvar Bağırsak Hastalıkları Derneği, Gastrointestinal Endoskopi Derneği, Hepatobiliyerpankreas Derneği, Avrasya Gastroenteroloji Derneği’nin de dahil olduğu yoğun bir bilimsel içerik yer aldı.
Düzenlenen basın toplantısında Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necati Örmeci, kongre içeriği hakkında, "Gastroentero-hepatoloji alanında çok önemli ve ilgi çeken konuların yanı sıra, olgular eşliğinde sık karşılaşılan problemlere ve hastalıklara yaklaşım ile birlikte tıptaki yeni gelişmeler gözden geçirildi. Kongrede konularında söz sahibi Türkiye’den 160 ve yurtdışından 12 konuşmacı ve oturum başkanı görev aldı" bilgilerini verdi.
"VÜCUDUMUZDA KİLOLARCA BAKTERİ VAR"
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şentürk, dünyada toplumsal refah arttıkça gastrointestinal sistem hastalıkların (reflü, irritabl barsak hastalığı) da arttığını, yeme alışkanlıklarının değişmesi, artan stres, kanserojenlerle temasın çoğalmasının irritabl barsak hastalığı gibi fonksiyonel, pankreas, kolon tümörü gibi organik hastalıkların görülme sıklığını arttırdığını söyledi. Prof.Dr. Şentürk, Türkiye’de, dünyada uygulanan tüm minimal endoskopik tedavilerin uygulanabilir hale geldiğini de vurguladı.
Barsaklarda kilolarca bakteri bulunduğunu ifade eden Prof.Dr. Şentürk, "Bunların sayıları ve çeşitliliği vücudumuzdaki hücrelerden kat kat fazla. Artık insan kendi hücreleri ve bağırsaklarında bulunan bakterilerle birlikte bir süper organizma olarak kabul ediliyor ve barsak bakterilerinin vücudumuz kadar önemli olduğu kabul ediliyor. Bağırsak bakterileri çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişmesinde önemli bir faktör olduğu gibi erişkinde de, şişmanlık ve şeker hastalığı gibi metabolik olaylarda önemli bir rol oynuyor. Aynı zamanda bağırsak bakterileri, hassas barsak sendromu ve iltihabi barsak hastalıkları gelişiminde de etkili olabiliyor. Süpermarket tipi beslenme sonucunda bağırsak bakterilerinin çeşitliliğinin azalması çeşitli hastalıklara yol açabiliyor" dedi.
"KARACİĞER YAĞLANMASININ TEMEL NEDENİ AŞIRI BESLENME VE EGZERSİZ AZLIĞI"
Karaciğer dokusu içindeki yağ oranının sağlıklı koşullarda yüzde 5’ten az olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Şentürk, "9-10 kişiden birinde karaciğer yağlanmasını görüyoruz. Bu oran, yağlanmanın derecesine bağlı olarak yüzde 90’lara kadar çıkabilmektedir. Karaciğer yağlanmasının temel nedeni, çoğunlukla, aşırı beslenme ve egzersiz azlığı, seyrek olarak da yüksek derecede alkol alımı ve genetik hastalıklardır. Alınan yağlar ve şeker yakılarak tüketilmedikleri taktirde karaciğerde yağ birikmesine yol açmaktadırlar. Karaciğerde yağ birikmesinin uzun süre devam etmesi, sertleşme ve sonuçta siroz, karaciğer yetersizliği ve kansere yol açabilmektedir. Toplumda karaciğer yağlanma oranı, son zamanlarda, toplumdaki global şişmanlamanın sonucu olarak, yüzde 15’lere kadar yükselmiştir. Karaciğer yağlanması olan hastalarda, şeker hastalığı, damar sertliği, pankreas ve meme kanseri oranı, yağlanma olmayanlara kıyasla anlamlı olarak yüksektir. Karaciğer yağlanması, toplumda en sık rastlanan karaciğer hastalığının ötesinde, en sık rastlanan hastalıklardan birisi haline gelmiştir. Çoğu zaman sessizdir. Bazen halsizlik, yorgunluk, ve karın sağ üst kısmında şişkinlik, dolgunluk gibi bulgular verebilir" diye konuştu.
HEPATİT B-C VİRÜSÜ BULAŞMA RİSKLERİ
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Necati Örmeci ise, Hepatit B-C virüsü (HCV) dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 3’ünü (yaklaşık 170 milyon kişi) hepatit B’nin 400 milyon insanı efekte ettiğini belirtti. Prof.Dr. Örmeci, "Hastalığın en temel bulaş yolu hasta bireylerin kan ve kan ürünlerinin sağlıklı bireylere verilmesidir. Aile içi bulaş özellikle tıraş bıçaklarının, diş fırçalarının yanlışlıkla kullanımına bağlı olarak ortaya çıkar. İyi dezenfekte edilmeyen cihazların tanı veya tedavi amacıyla insanlarda kullanılması bulaşa yol açabilir. Cinsel yolla bulaş yüzde 1’in altındadır. Bağımlılık yapan ilaçların damardan veya kalçadan kullanımı, vücuda uygulanan dövmeler, eşcinsellik, berberler bulaşı kolaylaştıran faktörler olarak bilinir" ifadelerini kullandı.
"ÇÖLYAK’IN TEŞHİSİ GEÇ OLUYOR"
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Hastanesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Emrah Alper de ince bağırsakların gıdaları emen bağırsak kısımlarında vücudun kendi kendine oluşturduğu hasara bağlı olarak gıdaların yeterince emilmemesine "Çölyak" hastalığı dendiğini belirterek, buğday, yulaf ve arpa içeren gıdaların içindeki gliadın adlı proteinin bağırsakta oluşturduğu alerji olduğunu söyledi. Doç.Dr. Alper, "Çölyak hastalığı ileri hastaların bağırsaklarında emici yüzeylerde oluşan hasara bağlı olarak emilim kusuru oluştuğunda hastalar kansızdır, belirgin zayıftır, adetleri düzensizdir, geç adet görmeye başlamıştır, bağırsak rahatsızlık hissi mevcuttur. Ancak çölyak hastalarının çoğunda bu kadar ileri düzeyde şikayet olmadığı için teşhis konulamamakta ya da geç aşamada teşhis konulmaktadır. Uzun yıllar kansızlık çeken hastaların bir kısmında aslında çölyak hastalığı nedeniyle oluşan demir emilim eksikliğine bağlı kansızlık mevcuttur. Uzun süredir adet düzensizliği olan kadınların bir kısmında aslında çölyak hastalığı mevcuttur. Büyüme, gelişme geriliği ile beraber yaşından daha geç zamanlarda adet görmeye başlayan ya da adet göremeyen kızlarda mutlaka çölyak hastalığı da akla gelmelidir" dedi.
"BUĞDAY VE TÜREVLERİNDEN UZAK DURMALILAR"
Çölyak hastalarının hayatları boyunca buğday, arpa, yulaf ve bunlardan üretilen ya da bunlarla temas eden gıdalardan uzak durması gerektiğinin altını çizen Doç.Dr. Alper, "Eğer diyete sıkı uyarsanız şikayetleriniz 1 ayda düzelmeye başlayacaktır. Ancak diyetinizi 1 gün bile bozarsanız tekrar başa dönme riskiniz yüksektir. Ülkemizde artık çölyak hastaları için diyet ürünleri ve gıdalar mevcut. Sağlık Bakanlığı, belediyeler ve çeşitli dernekler bu konuda size gereken yardımı yapabiliyor" şeklinde konuştu.
"AKŞAM YATMADAN YEMEK YEMEK REFLÜYÜ TETİKLER"
Doç. Dr. Alper, reflüyü yemek borusunun yanması olarak tanımlayarak, şunları kaydetti:
"Hemen hemen her gün göğüs kafesinizde yanma ve ağrı hissediyorsanız, siz muhtemel reflü (mide asidinin yemek borusuna geri kaçması) hastasısınız. Muhtemelen eskiden beri benzer şikayetleriniz var ve önemsemiyorsunuz. Unutmayın ki mide asidinin yemek borusuna kaçması ve bazen de yemek borusunun alt kısımlarında hasar oluşturması olarak tanımlanan reflü hastalığı yemek borusu kanserine de neden olabiliyor. Sigara kullanmanın, fazla alkol tüketmenin, akşam yatmadan önce yemek yemenin reflüye neden olabildiğini biliyoruz. Hayat standardınızda değişiklikler yaparak, şikayetlerinizde azalma olup olmadığı anlanabilir."
"ÜÇ KİŞİDEN BİRİ HAZIMSIZ"
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Halil Bahçecioğlu da hazımsızlığı, "Üst karın orta bölgesinde hissedilen, yemeklerden sonra oluşan ve rahatsız edici dolgunluk hissi, erken doygunluk, ağrı ve yanma hissi yakınmaların olmasıdır. 3 kişiden birinde bu yakınma var. Hazımsızlık nedeni çoğunlukla organik ve yapısal bir bozukluğa bağlı olmaz. Çoğu zaman endoskopi dahil yapılan incelemelerde çok ciddi bir patolojik bulguya rastlanmaz. Mideden beyine gelen uyarıların algılamasında ve yönetilmesinde değişiklik olması, psikososyal faktörler ve midedeki helikobakter pylori enfeksiyonu buna neden olur. Müzmin seyredebilir. Hastalığın selim karakterli olduğu hastaya ifade edilmelidir. Özellikle yağlı gıdalar, çok fazla yemek, çok çeşit yemekte yakınmaların artmasına neden olur" diye konuştu. Hazımsızlık karşısında yapılması gerekenleri ise Prof.Dr. Bahçecioğlu şöyle sıraladı:
"Yağlı gıdaların tüketimi azaltılmalıdır. Mide asit salgısını inhibe eden ilaçlar, bazı hastalarda düşük doz antidepressan ilaçlar fayda ediyor. Hazımsızlık nadiren daha ciddi hastalıklara bağlı olabilir. İleri yaşlarda birden bire başlayıp ve devam ediyorsa, açıklanmayan kilo kaybı varsa, ilerleyici yutma güçlüğü varsa, demir eksikliğine bağlı kansızlık varsa, kusma varsa, ailede kanser öyküsü varsa mutlaka tetkik edilmelidir."
"İRRİTABLE BARSAK SENDROMU (İBS) 10 KİŞİDEN BİRİNDE GÖRÜLÜYOR"
İrritable Barsak Sendromu’nun(İBS) toplumda 10 kişiden birinde görülen bir yakınma olduğunu işaret eden Prof.Dr. Bahçecioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kalın bağırsakların etkilendiği sık görülen bir rahatsızlıktır. Sıklıkla karın ağrısı, şişkinlik, gaz, ishal veya kabızlık gibi yakınmalar vardır. Bağırsakta herhangi bir yapısal bozukluk yoktur. Kolon kanseri riskini arttırmaz. Barsak kontraksiyonları normalden daha kuvvetli ve daha uzun olabilir. Gaz, şişkinlik ve ishal olabilir. Barsak kontraksiyonları yavaş olabilir. Sert, ve kuru dışkılama olmasına neden olur. Bağırsaklardaki sinir sisteminde anormallikler, beyin ve bağırsaklar arası uyarılarda koordinasyon bozukluğu vardır. Karın ağrısı, ishal ve kabızlık ortaya çıkar. Tetikleyen faktörler kişiden kişiye değişir."
"HER GÜN AYNI SAATTE YEMEK YEMEYİ ÖNEMSEYİN"
Çikolata, yağlı ve baharatlı yiyecekler, süt, karbonatlı gıdalar bazı hastalarda belirti ve bulguları tetikleyebileceğini belirten Prof.Dr. Bahçecioğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Sınavlar ve yeni işe başlama gibi stres faktörleri belirtileri ağırlaştırabilir, sıklığını arttırabilir. Kadınlarda iki kat daha fazla görülmesi, adet dönemlerinde belirti ve bulguların şiddetlenmesi hormonal faktörlerin rolünü desteklemektedir. Bağırsak infeksiyonları ve bağırsaklarda aşırı bakteri çoğalması da neden olabilir. Karın ağrısı ve rahatsızlık hissinin dışkılama ile azalması, dışkılama sıklığında, şeklinde değişiklik olması ve bunun son üç ay içinde, ayda en az üç gün sürmesi ve diğer nedenlerin dışlanması ile teşhis konulabilir. Belirti ve bulguların 50 yaşın üstünde ve yeni başlangıçlı olması, kilo kaybı, makattan kan gelmesi, dışkılamayla geçmeyen karın ağrısı özellikle gecede oluyorsa, gecede uyandıran ishal, demir eksikliği anemisi varsa kolonoskopi gibi daha ileri incelemeler gerekebilir. Sıvı alınımın arttırılması yarar sağlayabilir. Her gün aynı saatte yemek yeme barsak hareketlerinin düzenli olmasını sağlayabilir. İshalli hastalarda sık öğünler halinde beslenme, kabızlığı olanlarda yalnızca normal öğünlerde yemek yenmesi ve diyetteki fiber oranının arttırılması yararlı olabilir. Ayrıca hastaların belirti ve bulgularına yönelik olarak ilaç tedavileri uygulanabilir."
"KARACİĞER OLİMPİYATLARI TÜRKİYE’DE YAPILACAK"
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastoenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve 24. Asya Pasifik Karaciğer Kongresi Başkanı Prof.Dr. A. Kadir Dökmeci, 12 - 15 Mart 2015 tarihleri arasında İstanbul’da HEBIPA - Hepato Bilio Pankreatoloji Derneği ev sahipliğinde gerçekleştirilecek kongrenin Türkiye’de bugüne kadar karaciğer hastalıkları alanında gerçekleştirilecek en büyük bilimsel etkinlik olacağı kaydetti. Asya Pasifik Karaciğer Derneği’nin (APASL) 3,5 milyardan fazla insanı ilgilendirdiğini dile getiren Prof. Dr. Dökmeci, "APASL tarihinde ilk defa, Avrupa’ya köprü olan İstanbul gibi bir merkezde düzenlenmesi, sadece Asya-Pasifik bölgesine değil, Avrupa, hatta Amerika kıtasına hitap eden bir etkinlik haline gelmesine imkan vermektedir. Kongre düzenleme kurulu ve bilimsel program kurulu da bu doğrultuda, her 3 kıtayı kucaklayan bir program hazırlamıştır" diye konuştu.
SORULARI YANITLADILAR
Basın toplantısının ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şentürk, sık sık gündeme gelen ve kafa karıştıran diyetlerden uzak durulması önerisinde bulundu. Son zamanlarda sıkça gündeme gelen diyetlerin spekülatif olduğunu belirten Prof.Dr. Şentürk, "Onu yemeyin, bunu yiyin. Bunların sonu gelmez. Acıkınca yiyorsanız, karnınız doyduğu zaman sofradan kalkıyorsanız ve hep hareket halindeyseniz sorun yok ama bunları yapmıyorsanız tabii ki Karatay diyetinin eline düşeceksiniz" dedi.
"ÇOK LEZZETLİ GIDADAN UZAK DURUN"
Kilo alımında en büyük etkenin hareketsiz yaşam olduğunu kaydeden Prof.Dr. Şentürk, "Organizmanın şişmanlığa karşı koruyucu bir önlemi yok. Elini uzattığınız her yerde kalorik gıda bulacağınız yer var. Acıkınca yemiyoruz. Masaya oturduğumuz zamana iyi yiyoruz. Beslenme ile ilgili sorunu kilolu insanlar yapıyor. Beslenme ilgili çok çeşitli reçeteler, çok spekülatif reçetelerdir. Ekmek yemeyin, zeytin yağı yiyin,tereyağ yemeyin, bu spekülasyonların sonunun gelmesi mümkün değil. Günümüzde tereyağ yemek doğru değil. Çünkü günümüzde çok oturuyoruz. Yani aslında bir eski deyim var. ‘Kendinizin doktoru olun.’ Eğer acıkınca yemek yiyorsanız sıkıntı yok, fakat gözünüz doyuncaya kadar yiyorsanız sıkıntı vardır. İnsanı algılama organları kendisini yanıltabiliyor. Aldığınız gıda çok lezzetliyse zararlı demektir. Aldığınız gıdaya şekeri, tuzu az derseniz o sağlıklıdır. Çok lezzetli gıdadan uzak durun" şeklinde konuştu.
"HACMİ KÜÇÜLTECEĞİZ"
Gıdalara konulan katkı maddeleriyle ilgili de önemli bir açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Şentürk, "Ben meyve suyu içmem. Meyve yerim. Herkese her şeyin doğalını öneririm ancak günümüz beslenme sisteminde doğal gıda alabilmek mümkün değil. Aldığımız birçok gıdada katkı maddesi var. Bunlardan kaçamayacağımıza göre hacmini azaltacağız. Çok fazla tüketmeyeceğiz. Örneğin her gün yarım kilo yemek zorunda değiliz. Her şeyi ölçüsüyle tükettiğiniz sürece içinde kanserojen madde bile olsa size çok fazla zararı olmaz. Öbür türlü paranoyak olursunuz" dedi.