Dershaneler İçin Charter Okulu Modeli
Amerika’da özel işletmelerce açılan ve devlet tarafından desteklenen Charter Okulu modeli, Türkiye’de dershanelerin kapatılmasının ardından uygulanabilir.
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi tarafından düzenlenen “Eğitimde Yeni Arayışlar ve Türkiye” başlıklı çalıştayda Amerika’da özel işletmelerce açılan ve devlet tarafından desteklenen Charter Okulu modeli masaya yatırıldı. Türk eğitim sisteminin tartışıldığı çalıştayda dershanelerin kapatılmasının ardından Charter Okulu modelinin referans alınabileceği gündeme geldi. Öğrencilere ücretsiz eğitim veren Charter Okulları’nın sivil inisiyatifler olarak başladığını ve Türkiye’de de uygulanabileceğini belirten İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Levent, “Charter Okulları’nda bir grup insanın bir arada davranması ona kamusal özellik veriyor. Dershanelerle Charter Okulları arasındaki en büyük farklardan biri, kamusal alan ve kamusal hizmet yapan özel sektörler olarak ikiye ayrılmaları. Eğitim, özel kesim tarafından verilse de kamusal bir hizmet olduğu için devletin katkıda bulunması gerekir. Bir öğretim sistemini okul öncesinden üniversiteye kadar planlamalısınız. Çünkü diğer taraflar bozuksa düzelttiğiniz yerlerin de anlamı olmuyor. Dershaneden kurtulmak iyi bir şey ama tek başına bir anlam ifade etmiyor. Çünkü dershaneyi üreten eğitim anlayışını terk etmediğimiz sürece başarılı olmamız mümkün değil. Öğrencilerin nasıl düşünmeleri gerektiğini öğrenememekten kaynaklanan bir problem var. Burada yapısal ciddi bir dönüşüm gerekiyor ve bu dönüşüm içerisinde kamunun bütün işlevi üstlenmesi gerekir” ifadelerine yer verdi.
“CHARTER OKULLARI DAHA BAŞARILI”
Charter Okulları dahilinde Amerika’daki eğitim modelini anlatan Margaret Raymond, toplamda 43 eyalette 6 bin Charter Okulu olduğunu ve bu okulların tercih edilmelerinin altında pek çok nedenin yattığını söyledi. Charter Okulları’nda geleneksel devlet okullarından daha yüksek performanslı bir başarı olduğunu belirten Raymond, “Öğrencilerin yüzde 10’u özel okullara gidiyor ve eğitim bütçesinin çok kısıtlı bir kısmı kullanılıyor. ABD’de okuyan öğrencilerin yüzde 2’si buna ulaşabiliyor. Charter Okulları’nın daha iyi bir alternatif olması için altta yatan pek çok unsur var. Bu okullar merkezi müfredata tabi olmalarının yanısıra yenilikçilik bağlamında pek çok fırsata da sahip. Ayrıca doğrudan devlet okullarıyla değil, bölge okullarıyla yarış içindeler. Ancak aileler okul seçerken farklı kaygılarla yaklaşıyorlar. Ailelerin tercih noktasında akademik başarı 9. veya 10. kriter. Ülkenin belirli kısımlarında geleneksel kesimden gelen öğrenciler geride kalmıyor. Eşit bir dağılım var. Charter Okulları’nda geleneksel devlet okullarından daha yüksek performanslı bir başarı var” diye konuştu.
“EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR VE TÜRKİYE”
İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ’un açılış konuşmasıyla başlayan “Eğitimde Yeni Arayışlar ve Türkiye” çalıştayı Stanford Üniversitesi’nden Eric Hanushek ve Margaret Raymond, Sabancı Üniversitesi’den Alpay Filiztekin, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nden Haluk Koç, Bengi Yanık İlhan ve Banu Kavaklı Birdal, ODTÜ’den Meltem Dayıoğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nden Murat Kırdar, Galatasaray Üniversitesi’nden Ayça Akarçay Gürbüz, GIAM’dan Sezgin Polat’ın katılımıyla gerçekleşti. Türkiye’deki ilk, orta, lise ve üniversite eğitiminin temel alındığı çalıştayda Türkiye’nin geleceği açısından eğitimci kalitesinin önemi, Türkiye’de cinsiyet ve eğitim eşitsizliği sorunu, zorunlu eğitimin uzamasının evlilik ve doğuma etkisi, eğitimin sosyal getirileri, Amerika’da uygulanan Charter okulları sistemi incelendi.
Eğitimin ülkelerin hızlı gelişme ve değişmelerden azami faydayı sağlamak ve olumsuzlukları asgariye indirmek için kullanılacak en önemli araçlardan biri olduğunu belirten Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ, “Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de hem akademik hem de pratik çevreler eğitimi tartışmaya devam ediyor. Hemen her ülke kaynaklarının önemli bir bölümünü eğitime harcıyor. Daha iyi bir eğitim sistemine sahip olmak için ilk adım okullar arası performans değerlendirmesini sağlamaktır. Üniversitelerde topluma doğrudan katkı sağlayacak ve eğitim eşitsizliği sorununu aşmaya yönelik çalışmalar yapmamız gerekiyor” dedi.
Öğretmen kalitesinin önemine ve eğitimdeki kalitenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisine vurgu yapan Eric Hanushek, “Eğitimin ekonomi üzerindeki etkisi biliniyor ancak kalitenin etkisi göz ardı ediliyor. Ekonomistler, ekonomik büyümeyi ve özellikle de 1990’dan itibaren bazı ülkelerin neden daha fazla büyüdüğünü inceledi. Genellikle farklılıkların büyümeye yansıtılması, farklı ekonomik modeller içersinde ele alınıyor. Okullarda elde edilen başarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisinde insan sermayesinin önemini biliyoruz. Ekonominin büyümesini insan sermayesine bağlıyoruz ve bunu da insanların hayatının büyük kısmını eğitime adamalarıyla sağlıyoruz. Türkiye’nin eğitim konusunda bir dizi çalışması var ama kaliteyi de aklında tutmalı” şeklinde konuştu.
ÜNİVERSİTE MEZUNLARI DAHA ÇOK KAZANIYOR
Türkiye’deki Eğitimin Sosyal Getirileri konulu sunumunu gerçekleştiren Alpay Filiztekin ise “2001’den 2014’e kadar üniversiteye giren öğrenci sayısı 1 buçuk milyondan 2 milyona çıktı. Ancak bu öğrencilerin büyük kısmı okullarını ya da bölümlerini değiştirmek istiyor. 2005 yılından itibaren ise ortalama bir üniversite mezunu lise mezunundan daha fazla kazanmış ve yıllar içinde devam etmiş. Toplam eğitim düzeyi ile yüksek öğrenim gören insanların aldığı ücretler arasında bir korelasyon var fakat niteliksiz çalışanlar dışsal getirilerden aynı oranda yararlanmıyor. Bazı işverenlerin yalnızca lise düzeyindeki insanları işe almak istemesi de bizim üniversitede insanlara boşa yatırım yaptığımız anlamına gelebilir” dedi.