Hanefi Bostan: “mahkeme Kadıya Mülk Değil”

Hanefi Bostan: “mahkeme Kadıya Mülk Değil”

Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, “Mahkeme Kadıya Mülk Olmaz diye ibret verici bir atasözümüz var. Bunun anlamı; dünyada hiçbir makam ve mevki devamlı değildir” dedi.
Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, Milli Eğitim sisteminde sorunların yaşandığını belirterek, milli eğitimde görevli bürokratların ahlaki değerler testine tabii tutulması gerektiğini belirtti.
Hiçbir mevkiinin sonsuza dek sürmeyeceğini belirten Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, “Mahkeme Kadıya Mülk Olmaz” diye ibret verici bir atasözümüz var. Bunun anlamı; dünyada hiçbir makam ve mevki devamlı değildir. Kişi ömrünün sonuna kadar aynı makam ya da mevkide kalamaz. Bu sebeple geçici de olsa devlete ait olan makamlara gelenler yanlış yapmamalı ve haksızlığa meydan vermemelidir. Bir gün yapılan yanlışlıkların ve haksızlıkların hesabını soracak bir Molla Kasım’ın geleceğini unutmamak gerekir” dedi.
Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, eğitim sisteminde sorunların yaşandığını belirterek, “Bugün devlet kurumlarının tamamında olduğu gibi Milli Eğitim’de de fecaat üstüne fecaat yaşanmaktadır. Hak gaspları, zulüm ve işkenceler dayanılmaz boyutlara ulaştı. Haksızlığa uğrayanlar mahkemelere başvurarak haklarını aramakta, ya da devlete küsüp kenara çekilmektedir. İnsanlar, topluma en verimli çağlarında küstürülmekte, aileleri parçalanmakta veya mahkemeden mahkemeye koşar bir eziyete mahkum edilmektedir” şeklinde konuştu.
Eğitimde görevli bürokratlara ahlaki değerler testi yapılması gerektiğini savunan Hanefi Bostan, “Bütün bunlar hiçbir sınavı kazanamamış, hiçbir deneyimi olmayan yandaşları devlet kadrolarına ve önemli mevkilere yerleştirmek için yapılmaktadır. Bu rezillik dini inançlarımızla bağdaşmadığı gibi hiçbir insanlık değeri ile de uyuşmamaktadır. Milli Eğitimde “Değerler Eğitimi”nin konuşulduğu ve tartışıldığı bir dönemde böyle bir garabetin yaşanması, nasıl bir felakete sürüklendiğimizin resmidir. İnsanlık ve ahlak değerlerinden haberi olmayan, başkasının hakkını yemeyi meşru ve tabii bir hak olarak gören yandaşlar güruhunun çocuklarımıza ve gençlerimize verebileceği bir “değer” bulunmamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilk önce yapması gereken en önemli iş bürokratlarını ve yandaşları ahlaki ve insani değerler eğitiminden geçirmektir. Böyle bir eğitimden geçmeyen ve değerler eğitimi sınavından başarılı olamayanlar hiçbir makam ve mevkiye getirilmemelidir” dedi.
“Bugün MEB’de bütün değerler alaşağı edilerek büyük bir kaosla karşı karşıyayız” diyen Hanefi Bostan, “Öğretmenlerin bütün kazanılmış hakları büyük bir kumpas sonucunda ellerinden alınarak hak etmeyen yandaşlara teslim edilmiştir. Artık MEB’de yandaş sendikanın üyesi değilsen, ağzınla kuş tutsan bile hiçbir makama ve mevkiye gelemezsin. MEB, artık mahkeme kararlarını da tanımamaktadır. Nitekim MEB Müsteşarı, Bölge İdare Mahkemeleri ve Danıştay tarafından iptal edilen 1709 şube müdürünün iptal kararını uygulamamakta ısrar etmektedir” diye konuştu.
Hanefi Bostan sözlerini şöyle sürdürdü; “Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrasında yer alan “Yasama ve yürütme organlarıyla idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez hükmüyle beraber 2577 sayılı İYUK’un 28/1. maddesindeki Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz (30) günü geçemez’’ hükmü idareye; derhal ve aynen uygulama yükümlülüğü getirmiştir. Öte yandan yargı kararların uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır. Yargıtay ceza genel kurulunun içtihadı birleştirmeye konu olan 230/30 sayılı kararında Danıştay’ca verilen yürütmeyi durdurulması kararının yerine getirilmesinde ihmal gösterilmesi veya ısrarla yerine getirilmesinden kaçınılması; derece derece görevi savsaklamak ve görevi kötüye kullanmak suçunun oluşturduğu kararı benimsenmiştir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2000/4198 K. 2000/5045 Mahkeme kararlarının uygulanmaması sebebiyle açılan davalar ve benzeri birçok davada verilen cezalar bulunmaktadır.
Söz konusu bu açık hükümlere rağmen MEB müsteşarı bildiğini okumakta, kanun benim demeye getirmektedir.”
Bostan, “MEB, değerlendirme ve mülakat kumpası sonucu haksız yere görevden alınan okul müdürleri için de benzer uygulama içindedir. Nitekim yandaş olmadıkları için okul müdürlüğü ve idarecilik görevinden alınan on binlerce öğretmen idare mahkemelerine başvurarak hakkını aramaktadır. Mahkemeler de yapılan işlemin “hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 Sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütmesinin durdurulmasına” karar vermektedir (İstanbul 9’uncu İdare Mahkemesi Esas No: 2014/2088). Ancak MEB benzer kararları uygulamamak için bahaneler uydurmakta, hatta daha ileriye giderek yeniden değerlendirme yaparak aynı puanları vermektedir. Bu işlem suçtur ve mahkeme kararlarını tanımama anlamına gelmektedir. Başta MEB müsteşarı, il ve ilçe milli eğitim müdürleri, mülakat Komisyonu üyeleri ile yandaş sendikanın yöneticileri alenen suç işlemektedir. Bunların tamamı “Makul Şüpheli” konumundadır. Böylesi bir zihniyetin vereceği “Değerler Eğitimi” ne olabilir ki. Mahkemenin kadıya mülk olmadığını hala anlayamadınız mı?” dedi.