İş Kazalarını Önlemek İçin Yeni Adım
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün inşaat ve maden sektörlerine, iş sağlığı ve güvenliği konularında uluslararası standart kazandırmayı amaçlayan sözleşmelerinin onaylanması ile birlikte Türkiye uluslararası denetime açık hale geliyor.
Türkiye’de iş kazalarının en çok yaşandığı sektörlerin başında gelen inşaat ve maden sektöründe artan kazalara çözüm getirebilmek için Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO); 167 sayılı İnşaat İşlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi ile 176 sayılı Maden İş Yerlerinde Sağlık ve Güvenliğe İlişkin Sözleşmesini onaylanmak üzere TBMM’ye sevk etti. Her kazadan sonra gündeme gelen ve onaylanmaması nedeniyle tartışılan sözleşmelerin kapsamları hakkında bilgi veren ve Türkiye’nin bu sözleşmelere imza atarak uluslararası denetimi kabul etmiş olduğunu belirten İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Meslek Yüksekokulu İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, “Her iki sözleşmede yer alan konular arasında, sözleşme içerikleri ile ulusal mevzuatın uyumlu hale getirilmesi, alana yönelik önlem ve kararlar için devlet-işveren-işçi arasında istişareler ön plana çıkmaktadır. İnşaat işlerine ilişkin sözleşmede, en çok kazaların olduğu yüksekte yapılan çalışmalarda alınacak tedbirler, çatı işleri, iskele ve merdivenler, şantiye asansörleri başta olmak üzere her türlü kaldırma aletleri, ekipmanlar, aletler ve inşaat kapsamında yer alan diğer konulara, önleyici ve koruyucu tedbirler başlığı altında kapsamlı olarak yer verilmiştir. Ayrıca, bu ekipmanların uzman kişilerce denetlenmesi, testlerinin yapılması, kayıtlarının tutulması, kişisel koruyucu donanım ve koruyucu kıyafetlerin işverenler tarafından standarda uygun olarak ücretsiz sağlanması ve bakımlarının yapılması, işçilerin günlük sosyal olanaklarının arttırılmasına yönelik konular sözleşmede yer alan diğer hususlar olarak göze çarpmaktadır” dedi.
Fahri Erenel, maden işlerine ilişkin sözleşmede hakkında ise şunları söyledi: “Sözleşmede bireysel kurtarıcı solunum cihazlarının sağlanması ve bunların sürekli olarak bakımlı olarak bulundurulması yükümlülüğü, terk edilmiş maden işyerlerinde uygulanacak koruyucu önlemler, madene ilişkin çalışmalarla ilgili uygun planlar yapılması ve uygun aralıklarla güncellenmesi, zemin sağlamlığı için önlemler alınması, her çalışma mahalli için ayrı bir yolla yeryüzüne çıkan iki çıkış yolu bulundurulması, tehlikelere açık bölgeler için güvenli bir çalışma sisteminin oluşturulması ve işçilerin korunmasını sağlamak için işletim plan ve usullerinin hazırlanması, yangın ve patlamalar karşı maden işlerine özgü uygun önlem ve tedbirlerin alınması, her maden işyerine özgü acil durum eylem planı hazırlanması, yer altında bulunan bütün kişilerin isimleri ile bulundukları muhtemel mahallin her an doğru olarak bilinmesini sağlayacak bir sistemin oluşturulması, işçinin endişe verecek bir durum oluştuğunda işveren ve yetkili makam tarafından yürütülecek inceleme ve denetim yapılmasını talep edebilmeleri, güvenlik ve sağlık temsilcilerini birlikte seçmek gibi detaylı konulara yer verilmiştir” dedi.
Sözleşmeler yer alan konuların büyük kısmının, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bu kanuna dayanılarak çıkarılan Yapı İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği ile Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’ olduğunu belirten Erenel, “Türkiye bu iki sözleşmeye onay vermekle ILO’nun denetimini de kabul etmiş olmaktadır. Türkiye, söz konusu sözleşmeler kapsamında yürüttüğü faaliyetleri her yıl bir raporla ILO’ya iletmekle yükümlü hale gelmektedir. Ayrıca ILO Anayasası gereği şikayet edebilme konusunda da bir prosedür bulunmaktadır. Ülkemiz çıkarttığı kanun ve yönetmeliklerle uluslararası standartlara ulaşmaya çalışıyordu. Bu sözleşmelerin onaylanması ve elbette uygulanması ile birlikte standartlarımız uluslarararası standartlara ulaşmış olacaktır” dedi.
“TÜRKİYE’DE CEZA RAKAMLARI ARTMALI”
ILO standartlarına çıkabilmek için Türkiye’deki cezaların arttırılması gerektiğini belirten Erenel, “Sözleşmenin içeriğinde cezalarla ilgili somut bir ifade yer almamakla birlikte,”sözleşme hükümlerinin fiilen uygulanmasını sağlamak için özellikle caydırıcı ceza ve önlemler dahil gerekli bütün önlemleri alır” demek suretiyle onaylayan ülkelere sorumluluk yüklemektedir. Düzenlenmesi ulusal mevzuata bırakılmış. Çünkü her üye ülkenin kendi hukuki uygulamaları ve ekonomik şartları farklılık gösterdiği için bütün üye ülkelere münhasır bir cezai sistem oluşturması mümkün olamamaktadır. ABD’de uygulanan bir cezanın miktarı ile Afrika’daki üye bir ülkenin ceza miktarı parasal anlamında aynı olamaz. Türkiye açısından hukuki ve idari anlamda cezalar caydırıcılığı sağlayacak seviyelere çıkarılmalı, iş sağlığı ve güvenliği alanında uzman mahkemeler kurulmalıdır. Hollanda ve Danimarka örneğinde olduğu gibi iş güvenlik belgesine ve uluslararası alanda geçerliliği olan kalite yönetim sistem belgelerine sahip olmayan firmaların, inşaat ve maden gibi alanlarda kamu veya özel sektörün açtığı ihalelere kesinlikle girmemeleri ve faaliyetlerine başlatılmamaları gerekir.” ifadelerine yer verdi.
“KAZALARIN YAŞANDIĞI YERLERDE DE DENETİM YAPILIYORDU”
Sözleşmelerin işveren ve işçilere mevcut kanun ve yönetmeliklere göre çok fazla ilave yükümlülükler getirmediğinin altını çizen Yrd. Doç. Dr. Fahri Erenel, “Ancak temel fark bu konunun Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından daha hassasiyetle takip edilecek olmasıdır. Denetim elbette bağımsız olmalı ama bizde sorun sadece denetimle de bitmiyor. Üzerinde durulması gereken konu denetimin akredite edilmiş bir bağımsız kuruluş tarafından yapılmasıdır bence. Şu anda kazaların yaşandığı yerlerde de denetimlerin yapıldığını görüyoruz. Fakat kapatılmasına rağmen çalışmasına devam eden ocaklar da var. Bunların denetimleri için bölgeye ve işyerlerine yakın, o ocak veya işyerinin geçmiş bilgilerine daha hakim olabilecek bölgesel denetim mekanizmaları kurulabilir” diye konuştu.
“ACİL DURUM YÖNETİMİ KONUSUNDA EKSİKLİKLER VAR”
Soma ve Ermenek’te görüldüğü gibi Türkiye’de özellikle işyerlerinde Acil Durum Planlanması ve Yönetimi konusunda çok ciddi eksiklikler olduğunu söyleyen Erenel, “İşyerleri acil durumlara yönelik olarak kanun ve yönetmelikler gereğince yapmaları gereken hususları yerine getirmiyorlar, uygulamıyorlar ve bir planları varsa bile güncellemiyorlar. Her kazanın başlangıcında yaşanan karmaşanın en büyük nedeni acil durum eylem planlarının kağıt üzerinde kalmasıdır. Acil Durum Planlarının, personel, eğitim ve malzeme olarak o işyerine özgü şekilde oluşturulması, bütün çalışanların bu konuda bilgilendirilmesi, gece-gündüz şartlarında, tatilde ve her durumda risk analizine dayalı olarak hazırlanacak senaryolar dahilinde denemesi ve tespit edilen eksikliklerin kayıt altına alınarak süratle giderilmesi gerekiyor. Denetimlerde bu konu ayrı bir denetim uzmanı tarafından kapsamlı olarak denetlenmeli. Örneğin bazı eğitimler çeşitli şartlardan dolayı belki uygulanamayabilir. Ancak günümüz dünyasında teknolojinin sağladığı olanaklardan yararlanılarak eğitim ve uygulamalar yaptırılabilir” diye konuştu.
ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ
Birleşmiş Milletler’in ilk uzmanlık kuruluşu olan ILO, 1919 yılında kuruldu ve gelişimine her geçen gün devam etti. 185 devletin üye olduğu örgüte Türkiye ise 1932’de dahil olmuştur. ILO’nun temel kuruluş amacı, insan haklarının, sosyal adaletin ve çalışma haklarının üye ülkelerde iyileştirilmesidir. Bu konularda 189 sözleşmesi, 203 tavsiye kararı mevcuttur. Sözleşmelerin onaylayan ülkeler için bağlayıcılığı bulunmakta, tavsiye kararları ise rehber niteliğinde olmaktadır. TBMM’de onay aşamasında olan iki sözleşme ile birlikte Türkiye’nin onaylamış olduğu sözleşme sayısı 58’e yükselmiş olacaktır.