Prof.dr.ateş, "tam Gün Yasasının Ardından Hemodiyaliz Kaynaklı Ölüm Oranları Arttı"

Prof.dr.ateş, "tam Gün Yasasının Ardından Hemodiyaliz Kaynaklı Ölüm Oranları Arttı"

Türk Nefroloji Derneği’nin katkılarıyla düzenlenen kongrede konuşan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Ateş, Tam Gün Yasası’nın ardından diyaliz merkezlerinde nefrologların görevlendirilmemesi nedeniyle bir takım sorunların yaşandığını ve bu sorunların ardından ölüm oranlarının arttığını kaydetti.
31. Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi Antalya’nın Belek bölgesinde devam ediyor. Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon alanında Türkiye’de düzenlenen geniş kapsamlı kongreye Türk Nefroloji Derneği Başkanı Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgay Arınsoy,Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Ateş, İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aydın Türkmen, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Altun, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Prof.Dr. Ali Rıza Odabaş ve davetliler katıldı.
Kongrede hekim ve hemşirelerin önerileri doğrultusunda hazırlanan nefroloji, hipertansiyon, diyaliz ve transplantasyon ile ilgili en güncel konular yerli ve yabancı bilim insanları tarafından katılımcılarla paylaşılıyor. Bin 200’ü aşkın katılımcıyla gerçekleştirilen kongreye 66 yerli ve 12 yabancı konuşmacı ile 53 oturum başkanı kongrede görev aldığı bildirildi.
Türk Nefroloji Derneği Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, kongrenin genel amaçlarından bahsederek özellikle toplumun bilinçlenmesi için düzenli bir şekilde kongreleri yapmaya devam edeceklerini belirtti. Türk Nefroloji Derneği’nin çabalarıyla hazırlanan bir eylem programından da bahseden Süleymanlar, "Türk Nefroloji Derneği’nin yıllardır sürdürdüğü çabalar bu yıl gerçekleşti ve derneğimizin büyük katkıları ile Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından Türkiye Böbrek Hastalıkları Önleme ve Kontrol Programı başlatıldı ve 2014-2017 yıllarını kapsayan bir eylem programı hazırlandı" dedi.
"DİYALİZE BAŞLAYAN HER ÜÇ KİŞİDEN BİRİ AYNI ZAMANDA ŞEKER HASTASI"
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgay Arınsoy da kongrede yaptığı konuşmada, bir anket sonucunu paylaştı. Ankete göre her 7 kişiden birinin böbrek hastası olduğunu vurgulayan Arınsoy, sözlerini şöyle sürdürdü: "Her yedi kişiden biri böbrek hastası. Türkiye’de toplum hızla değişiyor. Adresler değişiyor ulaşamadığımız kişiler oldu. Yarısına ulaştık aynı kişilerin onlarda yine aynı parametre şeker hastalığı kan basıncı nasıl idrarda protein kaçağı var mı vücut ölçüleri ağırlık boyut beden kitle indeksi gibi değerlere bakıldı. Şeker hastalığı kronik böbrek hastalığı nedeni. Her yeni diyalize başlayan 3 hastadan biri şeker hastası hatta bu rakam yüzde 35’e kadar çıktı." Şeker hastalığının kronik böbrekte önemli bir neden olduğunu bildiklerini belirten Arınsoy, sözlerine şöyle devam etti: "Şeker hastalığı maalesef 5 yıl içinde arttı. Bizim ilk çalışmamızda 2006’da yüzde 12.7’ken 2011’de yaptığımız çalışmada yüzde 18.3’e yükseldiğini gördük. Oldukça ürküten bir sonuç artık. Neredeyse yüzde 20’ye dayanmakta neredeyse erişkin kişilerden 5 kişiden biri şeker hastası gibi bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu önemli bir toplum sağlık problemi. Kronik böbrek ve kalp hastalıklarının en önemli nedenlerinden biri şeker hastalıkları. Şekere karşı ikinci kronik böbrek hastalığına yol açan önemli neden yüksek tansiyon hipertansiyon. Bunda ise daha sevindirci sonuçlara ulaştık. Hipertansiyonda daha mücadeleci bir bilinç kazanmış durumdayız. 2006’da hiper tansiyon farkındalık sayısı yüzde 43’dü. Bu rakama 5 yıl içinde farkındalık yüzde 70’e çıktı. Bu son derece sevindirici. Tedavisi de farkında olmak önemli. Hipertansiyon yönünden toplum bilinçlenmiş durumda. Ama şeker aynı durumda değil”
"ŞİŞMANLIK TEDİRGİN EDİCİ BOYUTA ULAŞTI"
Türk toplumunun tedirgin edici boyutlarda şişmanladığına dikkat çeken Arınsoy, şişmanlama oranlarının da erkeklerde daha fazla olduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Türk toplumunun giderek şişmanlayan bir toplum olduğunu bu çalışmada görüyoruz. 2006’dan 2011’e kadar karın çevresinden genişlemeye baktığımız zaman tedirgin edici boyuta ulaşmış durumda. 2006’da yüzde 33.7 iken 2011’de yüzde 40.8’e çıktığını görüyoruz. Erkeklerde 102 santim kadınlarda 82 santim üstü karın tipi obezite çeşidi. Bu da böbrek ve kalp için riskli bir durum. Rakamlar hem şişmanladığımızı buna bağlı olarak da şeker hastalığının arttığını ortaya koyuyor."
Sigara kampanyasının başarılı olduğunu anlatan Arınsoy, şöyle konuştu: "2006’da yüzde 35 iken kullanma oranı 2011’de yüzde 27’lere gerilemiş durumda. Sigara bugün için kalp hastalığının önemli nedenlerinden biri. Böbrek hastalığı içinde tehlikeli bir sorun. Sigara böbrek hastalığını başlatan ve ülkemizde diyabetin önlenemeyen artışı devam ediyor. 2006’da yüzde 12.7 olan diyabet sıklığı yüzde 18.3’e yükselmiş durumda. Diyabetin aksine hipertansiyondaki gelişmeler nisbeten sevindirici. 2006’dan 2011’e hipertansiyon sıklığında belirgin bir değişiklik yok (2006’da yüzde 35.7, 2011’de yüzde 37.6). Ancak, hipertansiyonun farkındalığında (2006’da yüzde 43, 2011’de yüzde 70) ve kan basıncı kontrolünde belirgin iyileşme var. 2006’ya göre toplumun sistolik kan basıncı 3.5 mmHg, diyastolik kan basıncı 3.4 mmHg daha düşük bulundu. Obezite sorunu artarak devam ediyor. Beş yıllık sürede Türk toplumunun vücut ağırlığı 2.2 kg arttı, uzunluğu değişmedi, bel çevresi 3.4 cm kalınlaştı ve beden kitle indeksi 26.3 kg/m2’den 27.1 kg/m2’ye yükseldi. Bel çevresi esas alındığında 2006 yılında yüzde 33.7 olan obezite sıklığının yüzde 40.8’e yükseldiği gözlendi."
"TAM GÜN YASASI ÖLÜM ORANLARINI ARTTIRDI"
Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Ateş, diyaliz merkezleriyle ilgili bir yönetmeliğin olduğunu belirterek, diyaliz merkezlerinde sorumlu uzmanların olması gerektiğini söyledi. Bu sorumlu uzmanın bir nefrolog olması gerektiğinin de altını çizen Ateş, Tam Gün Yasası’nın çıkmasının ardından diyaliz merkezlerinde sertifikalı uzmanların çalıştığını vurguladı. Bu durumun beraberinde birçok sorun getirdiğini vurgulayan Ateş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye’de diyaliz merkezleriyle ilgili bir yönetmelik var. Bu yönetmeliğe göre diyaliz merkezinin bir sorumlu uzmanının olması gerekiyor. Bu sorumlu uzmanda o bölgede nefroloji uzmanı olması gerekiyor. Yok ise bir süre eğitim almış o eğitimin sonucunda sertifikalandırılmış iç hastalıkları uzmanları veya çocuk hastalıkları uzmanları bu sorumlu uzman görevini yapabiliyorlar. Tam gün yasası çıktıktan sonra Türkiye’de hemodiyaliz hizmetinin büyük kısmı özel diyaliz merkezleri aracılığıyla yürüyor. Hastaların yüzde 70’i özel merkezlerde diyalize giriyor. Tam gün yasasının çıkmasından sonra özel merkezlerde nefroloji uzmanlarının sorumlu uzman olarak görev alması büyük oranda ortadan kalktı. Kalmasıyla birlikte diyalizde bir takım problemler yaşanmaya başlandı. Son dönemde hemodiyalizde özellikle ölüm oranlarında bir artış var. Yüzde 10 civarından yüzde 15’e yükselmiş durumda. Bunun tek nedeni Tam Gün Yasası’ndan sonra nefrologların sorumlu uzman olamaması değil. Tabi ki hastalar yaşlanıyor kötü sonuçların olduğu diyabetik hasta oranı giderek artıyor. Diyaliz ücretlerine zam yapılmıyor. Kalite tabi parayla olur. Faktörlerden bir tanesi de bu. Hastaların nefrolog takibi olmadı. Bu bir etken. Bir hasta gurubu var hemodiyalizi uygulanan böbrek hastası bu hastaları en iyi şekilde ancak o konuda en iyi hekim gurubu nefrologlar takip edebilir. Çözüm hemodiyaliz hastaların nefroloji uzmanları tarafından görülebilmesini sağlayan düzenlemeyi yapmak gerekir. Nefrologlar için esneklik sağlanmalı."
"KADAVRADAN BAĞIŞ ORANI YÜZDE 20"
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Aydın Türkmen ise son evre böbrek yetmezliğinin tek tedavi şeklinin nakil olduğunu vurguladı. Canlıdan nakillerin artmış olduğuna değinen Türkmen, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı bilgilere dayanarak ailesinden birisinin hastanede beyin ölümü gerçekleşen bin 700 ailenin kadavradan organ bağışına sadece yüzde 20’sinin olumlu cevap verdiğini söyledi. Türkmen konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Böbrek nakli son dönem böbrek naklinin tedavi şeklidir. Nakille yaşam kalitesi artıyor. Yaşam süresi artıyor. Devlet açısından da maliyet açısından diyaliz yöntemlerine göre yarı fiyatı kadar daha ucuz. Her hastaya böyle bir tedavi sunma imkanımız yok. Canlı nakiller konusunda özellikle son yıllarda canlılardan nakil artmış durumda. Kadavra donörünün artmaması da olumsuz bir durum. Son dört senedeki canlıdan nakil artışı kadavradan neden artmadı. Bunu araştırmamız lazım. Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı bildirimlere bakılınca bin 700 aile yakınını kaybetmiş beyin ölümü gerçekleşmiş. Organ bağışı konusunda teklif edilince olumlu cevap veren aile oranı yüzde 20’lerde. Bu sayının artması için kafa yormamız lazım."